AFRİKA’DA HİKMETİN YOLCULUĞU I

İRFANİ MEKTEBİN ZENGİN YURDU, AFRİKA

Afrika’nın İslam ile tanışma süreci aynı zamanda bir özgürleşme sürecidir. Batılılar Afrika’yı “paylaşılması gereken bir pasta” olarak görmüşken İslam ve Müslümanların tarihinde Afrika Habeşistan’a ilk hicretten beridir özgürlüğün coğrafyasıdır.

İslam tarihinin büyük sembollerinden olan Bilal Habeşi, Afrikalıydı ve Hicretten hemen sonra Müslümanlar bu güzel kıtayı İslam’ın nuru ile aydınlatma yarışına girdiler. Amerikadaki Müslüman zenci hareketlerine “Bilalian Movement’ denilmesinin altında bu büyük idealin ‘Bilali Habeşi’ adı ile simgeleştirilmesi yatıyor.  Araştırmacı yazar İ. Ethem Bilgin, “Afrika’nın yayılmasında tasavvufun yolu” isimli geniş araştırmasında İslam’ın bu kara kıtada nasıl yaygınlaştığının altı çiziliyor. Bilgin, araştırmasında verdiği birbirinden ilginç bilgiler ve rakamlar ile kara kıtayı zihinlerimizde aydınlatıyor.

SESLİ MAKALELER

Yüzyıllarca bu büyük kıt’a Müslümanlara Bilal-i Habeşi gibi yüksek bir ideali hatırlatmışken, emperyalist Batı dünyasına ise yenilmesi kaçınılmaz nefis bir pasta görüntüsü vermiştir. Afrika, Batı için “kara bir sayfa” iken, Müslümanlar için gönüllerin sükûnete kavuştuğu bir güzel kıtaydı. İslam, kara kıtaya Müslüman tarikatlar vasıtasıyla girmiş ve inanılmaz bir hızla yaygınlaşmıştı. 1890’lı yıllarda, Kuzey Afrika ülkelerinde sosyolojik-etnolojik çalışmalar yapan iki Fransız, Cezayir de tespit edebildikleri sufi tarikatlar ve müntesip müritlerin 300 Bin civarında olduğu bilgisini veriyorlardı. Nüfusu 2 milyonu geçmeyen bir ülkede üç yüz bine yaklaşan tarikat bağlısı, o ülkede tasavvufun ileri seviyede yaygın ve etkin oluşunun göstergesiydi. Mısır’da da durum ilginçtir. Mısır Sufi Yüksek Kurulu 1970’li yıllarda, Mısır sınırları içerisinde 60’ı aşkın tarikatın varlığını tespit etti. Yine Senegal’de idari mercilerin verdiği rakamlara göre 1957 yılında 1.000.000 Ticani, 423,000 Sunusi, 304.000 Kadiri ve 23.000’de başka tarikatlara mensup insan vardı. Bu durum, Afrika Müslümanlarının hayatında tarikatın önemli yerinin bulunduğunu gösterme bakımından dikkat çekici.

E.W. Lane isimli bir Batılı da, 1900’lü yılların başlarında Mısır’a yaptığı seyahatten edindiği izlenimleri “Manners and Customs of the Modern Egyptians” adlı eserinde anlatıyor. Lane, kitabında uzun uzun sufilerin düzenledikleri törenlerden bahsediyor. Bu törenlerde Lane, İslam’ın sınıfsız bir dünya anlayışının en güzel örneği olarak her tabakadan insanın en ufak farklılık gösterisine saplanmaksızın kardeşlik duyguları içinde karışık olarak bir araya geldiğini hamal, memur, subay, sekreter, müdür, polis vs. gibi her meslekten insanın aynı tarikat şemsiyesi altında yerini aldığını anlatıyor.

Afrika’nın İslam yayılışına sahne oluşunda, birçok önemli kilometre taşı var ama bunlardan en ilginci bir tasavvuf akımının devlet olmasıdır. İslam’ı yaymak ve müdafaa etmek üzere canlarını fedaya hazır olan ve sınırlarda bekleyen dervişlere Murabıt deniliyordu. Dervişler, sınır boylarında Allah rızası için ‘Ribat’ denilen kuvvetli kaleler kurarlardı. Bu dervişler ‘muratıplar’ olarak biliniyorlardı. Bunlar 1056 yılında Kuzey Afrika’da devletleşmişlerdi. İlk kuruluş döneminde murabıtlar Sahranın aşağı taraflarına Nijer yahut Senegal nehri kıyısına veya Moritanya’nın sahil kesimlerinde Levrier körfezine ilk ribatı kurdular. Buradaki hayatları çok dindar bir tarza dayalı olarak devam ediyordu. Mezhepleri Maliki olan bu sufiler şeyhleri Abdullah b. Yasin önderliğinde İslam’ın zaferi ve yayılması için uğraşıyorlardı. Şeriatı en küçük noktasını ihmal, etmeden yaşamak onların baş prensibiydi. Önce bin kişilik talimli ciddi ve güçlü bir ordu kurdular, Kısa zamanda başarıları, etraflarında 30.000 kişilik bir kuvvet teşekkülüne imkân sağladı.  Önceleri dini ıslahat gayesiyle ortaya çıkan bu devletin merkezi Merakeş olup, Abbasi halifesine bağlıydılar. Bayrak renkleri Abbasiler gibi siyahtı. Sünni bir cihad hareketini başlatan bu ilk Murabıtlardan sonra onların yerini 12. yüzyılda Mehdi İbni Tumart başkanlığındaki muvahhidler alarak selefinin tuttuğu yolu takip ettiler.

Şeyh Abdullab bin Yasin’in vaazları ve Senegal’de kurulan bir ribat dolayısıyla İslam Moritanya ve Senegal’de de hızla yayılmaya başladı. 12. yüzyıldan itibaren İslam bu bölgelere girmeye başladı. Tukulörlerin yaşadıkları bölge olan Futa ile 1776’da İslami bir devlet teşkil eden Wolof’ların büyük çoğunluğunun İslamiyet’e girişleri ise, 13. yüzyıl sonlarına doğru oldu. İslam’ın bu hızlı yayılışında en büyük pay, murabıtlar denen dervişlere aitti. Özellikle Moritanya’da tahsillerini gören bu kara tenli dervişler, dönüşlerinde köylerinin şefleri oluyorlardı. Bugünkü Senegal’in Kuzey Batısındaki Wolof krallığı, İslam dininin Afrika’da arasında yayılmasının güzel bir örneğini teşkil eder. 1864 yılında Kuzey-Batı Senegal bölgesini ziyaret eden bir Avrupalı seyyah halkın büyük bir kısmının Müslüman olduğunu ve halk arasında şeyhlerin büyük bir nüfuza sahip bulunduklarını yazıyor.

Murabıtların, hidayetine vesile olduğu Afrika ülkelerinden biri de Yeni Gine. Kuzey’den gelen Murabıtlar yerli halkı birliğe davet edip, candan bir yakınlık gösterdiler. Bu yakınlık binlerce yerlinin Güney’den, Kuzey’e kaçıp Fouta Djolan’da İslamiyet’i kabul etmeleriyle sonuçlandı. İslam, bu şekilde Batı Afrika’daki yerli kralların baskılarına son verdi. Fouta Djolan İslamiyet’in Batı Afrika’daki yayılma merkezi olurken kısa bir sürede 525 Bin nüfusluk Malinken, 250 Bin nüfusluk Soussou ve 160 Bin nüfusluk Kissi gibi Yeni Gine kabileleri de tamamen İslam’a girdiler.

Gana’nın Müslümanlarla teması çok eskilere gitmekteydi. Emeviler zamanında bu bölgeye inen bazı İslam askerleri, Gana İmparatorluğunun devlet kademelerinde yüksek memurlukları ele geçirmişlerdi. Bu husus, o devirde yaşamış tarihçi el-Bekri’nin eserinden anlaşılmaktadır. O tarihlerde imparatorluğun başkenti iki kısımdan ibaret olup, bir bölümünü putperestler, öbür bölümünü de 12 camiye sahip Müslümanlar meydana getirmekteydi.  Bir kaç sene sonra İbn Yasin’in başlatmış, olduğu İslam’ı yayma hareketi Gana’ya kadar uzanmış ve tarihçi ez-Zuhri’nin belirttiğine göre 1076 yılına doğru Murabıtlar tarafından bu bölgeye İslamiyet iyice yerleşmişti.

Konu çok detaylı, yerimiz kısıtlı. Arzu ederseniz Mali’den Nijerya’ya bütün Afrika genelinde İslam’ın yayılmasına, Ticanilere, Kadirilere, Abdulhamit Han Hazretlerinin bölgeye ve tarikatlere ilgisine ve derviş devrimcilerin direniş örgütlerinden misyonerlere karşı verilen destansı mücadelelere bir sonraki yazımızda devam edelim inşallah.

Mustafa Uzun

Araştırmacı – Yazar

mmustafauzun@gmail.com

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir