Afrika’da İslam: Tasavvuf, Gelenek ve Direniş
İslam, Afrika’ya kılıçla değil, kelamla geldi. Ticaret yolları, sufî dervişler ve gönül insanları aracılığıyla kıtanın kalbine işleyen bu inanç sistemi, sadece ibadet değil, bir hayat tarzı ve direnme biçimi sundu. Kuzey Afrika’dan Sahel’e, Sahra’dan Swahili kıyılarına kadar yayılan İslam, sömürgecilik çağında sadece bir inanç değil, aynı zamanda bir kimlik ve özgürlük kaynağı oldu.
Afrika’da İslam’ın yayılışı 7. yüzyıla kadar uzanır. Habeşistan’a hicretle başlayan bu süreç, daha sonra Kuzey Afrika’yı etkisi altına aldı. Fakat kıtanın İslam’la gerçek temasını sağlayanlar çoğunlukla sufîler oldu. Kadiriye, Tıcanîye, Mevlevîye, Şazeliye ve Muridîye gibi tarikatlar, İslam’ı Afrikalıların hayatına ahlâk, estetik, şiir ve topluluk bilinciyle taşıdı.
Sufî gelenek, İslam’ı sadece şehir merkezlerinde değil, kırsalda da var kıldı. Cami aynı zamanda okul, dergâh ve adalet merkeziydi. Kur’an eğitimi, zikir meclisleri ve el sanatları bu yapıların etrafında gelişti. Bu İslâmî yapı, sömürgeci düzenin dayattığı Batı merkezli modernleşme modeline karşı yerli ve dirençli bir kültürel yapı oluşturdu.
Özellikle Senegal’de Muridî tarikatı, sadece dinî değil, ekonomik ve siyasi bir örgütlenme modeli de sundu. Fransız sömürgeciliğine karşı pasif direnişin merkezi olan bu tarikat, aynı zamanda tarımsal üretimi örgütleyerek bağımsız bir ekonomik sistem kurdu. Aynı şekilde Sudan’daki Mehdi hareketi sömürgecilere karşı doğrudan silahlı direnişi İslami bir temel üzerine inşa etti.
Bugün de Afrika’nın birçok bölgesinde İslam, barış ve adalet arayışının merkezinde yer alıyor. Kıtanın esas İslamî damarını hâlâ tasavvufî gelenekler, halk İslâm’ı ve bilgelik merkezli yorumlar oluşturuyor.
İslam, Afrika’da bir dış unsur değil; tarihsel olarak içselleştirilmiş, yerelleştirilmiş ve halkla bütünleşmiş bir inanç sistemidir. Bu bağlamda İslam, Afrika’nın hem geçmişinde hem de geleceğinde özgün ve güçlü bir yer işgal etmeye devam edecektir.
Yorum gönder