Irkçı beyaz Avrupalının Afrika’daki zulüm sistemi; Apartheid
Apartheid kelime olrak ırkçılık olup, Güney Afrika Cumhuriyetinde ırk, renk, dil, din ve ekonomik olarak ayrımcılık resmi devlet rejimi olarak uygulanmıştır.
Apartheid, politikası, 20. yüzyılın ikinci yarısının büyük bir bölümünde (1948-1994) Güney Afrika’nın beyaz azınlığı ile beyaz olmayan çoğunluk arasındaki ilişkileri yöneten, ırk ayrımcılığını ve beyaz olmayanlara karşı dini, siyasi ve ekonomik ayrımcılığı onaylayan politika olarak tanımlanmaktadır.
Irksal grupların fiziksel ve politik ayrımını dikte eden politikalar “büyük apartheid” olarak adlandırılırken, Güney Afrikalıları günlük faaliyetlerde ayıran yasalar ve düzenlemeler “küçük apartheid” olarak biliniyordu – örneğin, ırka dayalı olarak ulaşım, rekreasyon veya sosyal hayatı düzenleyen politikalar küçük aperteheidi oluştururken genel kanunlar büyük aparteidi oluşturuyordu.
Ülkede bulunan Beyaz Avrupalı azınlığın (%10) yönetimi kontrol etmesi için düzenlenen bu rejim ‘Nüfus Kayıt Yasası’na’ dayanır. Bu yasaya göre Güney Afrika vatandaşları siyahlar, melezler ve beyazlar şeklinde üçe ayrılır. Sonradan Hindistan, Pakistan ve Malezyalıları kapsayan Asyalılar grubuda da eklenir.
Yüksek mahkeme bu rejimin siyah ve beyaz halk için yapılan değişiklerin aynı kalitede ve standartta olduğu sürece yasaya aykırı olduğunu söyler. Yani mahkemeye göre sadece ‘’ırk’’ ayrımı yapılması yeterli değildir. Irk,dil, renk ve din olarakta ırkçılık yapılması gerekmektedir. Kişi beyaz hristıyan ise üstün, beyaz müslüman, siyahi, melez ya da asyalı ise 2. Sınıftır.
Apartheid rejimi Afrikalı halkın meslek seçimlerine, ibadet etme özgürlüklerine, evliliklerine karışmakla kalmayıp kentsel ayrıma da zorlar. Siyah vatandaşlar sadece geçiş kartları varsa şehre gelip, çalışma imkanına sahiptir, harici olarak kendilerine verilmiş bölgelerde yaşamak zorundadırlar.
Güney Afrika, apartheid rejiminden dolayı uluslararası arenada tepki görür; İngiliz Uluslar Topluluğu’ndan çıkartılır, Birleşmiş Milletler tarafından çeşitli ambargolara maruz kalır fakat geri adım atmaz. Uluslar arası arenada prestijleri son derece kötüdür ki, bu prestij kaybı rejimin sona ermesinde de en büyük etkendir diyebiliriz. Başta BM tarafından olmak üzere yapılan ekonomik ambargolar ise zengin bir ülke olan Güney Afrika Cumhuriyeti’ni etkilemez.
Irkçılığın renk, dil, din olarak çok uç seviyelere çıktığı apartheid rejimi nasıl resmi devlet ideolojisi olmuş?
Irkçılık Rejiminin Temeli
Irk ayrımcılığı ve beyaz üstünlüğü, 1948 de resmi olarak ilan edilmesinden çok önce Güney Afrika da devlet politikası haline gelmişti. Güney Afrika’nın bağımsızlığını kazanmasından üç yıl sonra kabul edilen tartışmalı 1913 Toprak Yasası, siyah Afrikalıları kırsalda yaşamaya zorlar ve hissedar olarak çalışmalarını yasadışı hale getirerek bölgesel ayrımcılığın başlangıcını olur. Aslında bu yasa, yasaya muhaliflerin bir araya gelip oluşturduğu ve rejimin yıkılmasını sağlayan ve hala iktidar bulunan Afrika Ulusal Kongresinin (ANC) kurulus sebebi olmuştur. Rejim sonrası süreç daha sonra kaleme alınacaktır.
Büyük Buhran ve II. Dünya Savaşı, Güney Afrikaya da ekonomik sıkıntılar getirmiş ve hükümeti ırk ayrımcılığı politikalarını güçlendirmeye yönlendirmiştir. 1948’de Afrikaner (Guney Afrika da yasayan beyazlara verilen isim) Ulusal Partisi, “apartheid” sloganı altında genel seçimleri kazanır. Amaçları sadece Güney Afrika’nın beyaz azınlığını, beyaz olmayan çoğunluğundan ayırmak değil, aynı zamanda beyaz olmayanları birbirinden ayırmak ve onların siyasi güçlerini azaltmak için siyah Güney Afrikalıları kabileler halinde bölmektir.
1950 yılına gelindiğinde amaç, artık resmileşmiş olan beyazları üstün gören rejimi yeni kanunlarla beyazlar lehine yasalarla desteklemektir. Hükümet önce beyazlar ve diğer ırklardan insanlar arasındaki cinsel münasebetleri ve evlilikleri yasaklar. Asıl amaç beyaz ırkın siyahi ya da Avrupalı olmayan diğer ırklarla münasebet ve evliklerini engelleyip beyaz ırkı korumaktır. Akabinde ise 1950 tarihli Nüfus Kayıt Yasası ile, Bantu (siyah Afrikalılar), Colord (Melezler) ve Beyazlar olmak üzere tüm Güney Afrikalıları ırka göre sınıflandırarak apartheid için temel çerçeveyi tamamlamış olurlar. Dördüncü bir kategori olan Hindistan ve Pakistanlar ve Malezyalıları iceren Asian (Asyalılar) ise daha sonra yasaya eklenmiştir. Bazı durumlarda, bu mevzuat aileleri dahi böler ve ebeveynler beyaz olarak sınıflandırılabilirken, çocukları colord (melez) olarak sınıflandırılır.
Bir dizi Arazi Yasası ile, beyaz azınlığa ülke topraklarının yüzde 80’inden fazlasının kullanım hakkı yasal olarak sağlanır. Irklar arasındaki teması sınırlamak için hükümet, beyazlar ve beyaz olmayanlar için ayrı kamu tesisleri kurup, beyaz olmayan işçi sendikalarının faaliyetlerini sınırlar ve bu vesileyle beyaz olmayanların haklarını savunacak platformlarını ve yine ulusal hükümete katılımını da engellemiş olur.
1958’de başbakan olan Hendrik Verwoerd, apartheid politikasını “ayrı kalkınma” olarak adlandırdığı bir sistem ile daha da rafine edecek ve 1959 tarihli Bantu Öz Yönetim Yasası’nın teşviki ile, Bantustanlar olarak adlandırılan 10 siyahi grup (Ndebele, Xhoso, Zulu, kuzey ve güney Sotho, Tsvana, Swati, Venda, Tsonga, Lesotho) icin Bantu anavatanı oluşturulacaktır. Siyah Güney Afrikalıları birbirinden ayırmak, hükümete siyah çoğunluğun olmadığını iddia etme hakkı sağlayıp ve siyahların tek bir milliyetçi örgütte birleşme olasılığını engellemiş oluyordu. Her siyah Güney Afrikalı, Bantustanlardan biri olarak vatandaş sayılmış; bu sistem, onlara bölgelerin de tam siyasi haklar sağlamış görünsede (kendi bölgesinde seçme ve seçilme hakkı, egitim hakkı vb) ancak onları Güney Afrika genel siyasetinden uzaklaştıran bir sistem oluşturulmuş oluyordu.
Irkçılığın rejim olması, yapılan düzenlemeleri daha kolay hale getirmiştir.
Apartheid Mevzuatı
Bantu (tüm Siyah Afrikalılar), Melezler (karışık ırktakiler), Beyazlar ve Asyalılar olarak sınıflandıran 1950 Nüfus Kayıt Yasası, apartheid sisteminin temelini güçlendiren önemli adımlardan biri 1950 tarihli Grup Alanları Yasası olarak öne çıkıyor. Bu yasa ile her ırk için kırsal alanlarda konut ve iş hayatı kurma hakkı sağlanırken aynı kırsal alanda diğer ırkların yaşamaları, işletme sahibi olmaları, ticari faaliyet göstermeleri ve toprak sahibi olmaları yasaklanır. Diğer ırklar beyaz işgali için belirlenen bölgelerden çıkarılmış olurlar. Uygulama, bu yasa ile 1954 ve 1955’te Toprak Yasaları olarak bilinen diğer iki yasa, 1913 ve 1936’da kabul edilen benzer Toprak Yasaları ile başlayan süreci tamamlamış olur. Sonuç olarak, Güney Afrika topraklarının yüzde 80’inden fazlası artık beyaz azınlık için ayrılmıştır.
Hem ırkçılık rejiminin uygulanmasına yardımcı olmak hem de diğer ırkların beyazlar icin ayrılan alanlara geçmesini engellemek ve sadece ihtiyac duyulan (temizlikci, bahce vb isleri yapan) diğer ırk mensuplarının beyazlara ayrılan bölgelere girişlerini kontrol etmek için bir nevi vize görevi olan geciş kartları çıkarılmış diğer anlamı ile beyaz olmayanların yasam alanlarını sınırlandıran bu geçiş kartları ile mevcut “geçiş yasaları” uygulanmış olup, ırkçılık rejimi daha da genişlemiş oluyordu.
1951 Bantu Otoriteleri Yasası uyarınca, hükümet Siyah Afrikalılar için kabile örgütlerini yeniden kurdu ve 1959’daki Bantu Öz Yönetim Yasası’nın sağladığı yasal hak ile Bantusyalıları oluşturan 8 kabile 10 (Ndebele, Xhoso, Zulu, kuzey ve guney Sotho, Tsvana, Swati, Venda, Tsonga, Lesotho) kabileye bölünmüş oldu. 1970 tarihli Bantu Anavatanlılar Vatandaşlık Yasası, her Siyah Güney Afrikalıyı, gerçek ikametgahından bağımsız olarak, beyaz etnograflar tarafından tanımlanan etnik ve dilsel gruplaşmalar temelinde örgütlenme hakkı tanıyan Bantusya vatandaşı ilan ederler. Siyahlar Güney Afrika vatandaşlıklarından çıkarılınca Güney Afrika siyasetinden uzak tutulmuş oldular, ırkçı rejim klasik böl- parcala-kolay lokma yap ve yut taktiği ile, siyahilerin biraraya gelmelerini, organize hareket etmelerini engelmiş oluyordu.
Irkçı rejimin en yıkıcı yönlerinden biri, hükümetin siyah Güney Afrikalıları belirlenen kırsal alanlara zorla gondermesi ve topraklarını beyaz çiftçilere düşük fiyatlarla satışını sağlamış olmasıdır. 1961’den 1994’e kadar, 3,5 milyondan fazla insan evlerinden zorla çıkarılıp yoksulluğa ve umutsuzluğa çaresizce sürüklenmiş olur.
Beyaz olmayanlar için ayrı eğitim standartları oluşturulmuş, Bantu Eğitim Yasası ile (1953), çocukları ırklara göre uygun gördüğü(ihtiyaç gördüğü) el emeği ve önemsiz işler için eğitmek amacıyla, siyah çocuklar için devlet tarafından işletilen okulların açılması sağlanır. Üniversite Eğitiminin Genişletilmesi Yasası (1959), yerleşik üniversitelerin beyaz olmayan öğrencileri kabulunu büyük ölçüde yasaklarken, hükümet, 10 ayrı siyahi kabileye böldüğü siyahi öğrenciler için olmak üzere yeni etnik üniversite kolejleri ve siyahlar için bir tıp fakültesi açmış olur bu durumu dünya ya biz onlara da imkanlar sunuyoruz diye deklare eder.
Hükümet, apartheid sistemini meşrulaştırmak ve kurumsallaştırmak için başka yasalarda çıkartılmaya devam ediyordu. Daha once çıkarılan ama uygulamada sıkıntı yaşanan Karma Evliliklerin Yasaklanması Yasası (1949) ve Ahlaksızlık Değişiklik Yasası ile (1950) ırklar arası evliliği veya cinsi münasebeti tamamen yasaklamış oldu. Komünizmin Bastırılması Yasası (1950), komünizmi ve amaçlarını hükümete karşı herhangi bir muhalefeti kapsayacak şekilde geniş bir şekilde tanımladı ve hükümete, daha fazla “komünist” amaç güdebileceğini düşündüğü herkesi gözaltına alma yetkisi tanıdı. Tazminat Yasası (1961), polis memurlarının resmi görevleri yerine getirirken şiddet eylemlerinde bulunmalarını, işkence yapmalarını veya öldürmelerini yasal hale getirdi. Bu yasalarla yapılacak her türlü protesto ve ayaklanma silah gücü ile engellenebilecekti.
Yapılan yasal düzenlemeler ve şiddetli ırkçılık uygulamalarına rağmen, Güney Afrika Cumhuriyetinin uluslar arsası arenada yaşadığı prestij kaybı, çok hızlı artan siyahi nüfus, yapılan dış baskılar, apartheid rejiminin orta yol aramaya itmiş kendilerini de koruyacak yeni bir rejimin gelmesi ile 1990’lı yılların başında nihayete ermiştir.
Aparteid rejimi dünyada görülen siyah-beyaz ayrımının çok daha ötesinde devlet yönetimini işgal ile ele geçirmiş gücü üstün tutan avrupalı azınlık bir topluluğun zulüm sistemidir. Hem renk, hem dil hem din hem ekonomik olarak ayrımcılık yapılıp her türlü baskı şiddeti yasal hak olarak yerli halka ve köle ticareti sebebiyle getirilmiş olan diğer topluluklara uygun görülüp uygulanmıştır.
Aparteid rejimi beyaz hristiyanı üstün görmüş, beyaz müslümanı isen melezsin diyerek ayırmış, siyahi isen Bantusyalısın yani 10 etnik grubtan birisin diyerek ayırmış. Hem ayırmış hem de parçalara bölmüş, bölgeye köle ticareti sebebiyle getirilmiş burada yaşamaya mahkum edilmiş Malezya, Hindistan ve Pakistanlıları melez olarak ayırmış, Beyaz ile evlenip veya rengi beyaz dahi olsa annesi yada babasından biri beyaz olmayan (anne beyaz baba siyah yada melez ya da tam tersi) kişileride melez olarak kabul edip ayırmış, bu 4 ayrı grubun kendi aralarında evlenmelerini, ticaret yapmalarını, aynı bölgede yaşamalarını engellemiş, sadece her gruba özel ayarladığı bölgelerde yaşam hakkı tanımış ve orada yaşayacaksın diye zorlamış, belirtilen bölgelere başka grupların yerleşmesini, mülk sahibi olmasını ve ticaret yapmasını engellemiş iğrenç bir rejimdir.
Apartheid’ın temelini oluşturan bahsettiğimiz bu yasa ve mevzuatlar 1990’ların başında yürürlükten kaldırılmış olsa da, ayrımcı politikanın sosyal ve ekonomik yansımaları ne yazık ki 21. yüzyılda da devam etmektedir.
Yakup Ağdağ
Johannesburg – Güney Afrika
Yorum gönder