Gana’da Altın ve Borç: Kaynak Zenginliği Neden Yoksulluk Getiriyor?

Gana, Afrika kıtasının en büyük altın üreticilerinden biri. 2021 yılında Güney Afrika’yı geride bırakarak altın üretiminde kıta lideri oldu. Ancak ne tuhaftır ki, altınla dolu toprakların üzerindeki bu ülke, derin bir borç kriziyle karşı karşıya. Ulusal para birimi hızla değer kaybediyor, ithalat maliyetleri artıyor, halk temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor. Peki nasıl olur da böylesine zengin yer altı kaynaklarına sahip bir ülke, borçla nefes almak zorunda kalır?

Bu sorunun yanıtı “kaynak laneti” (resource curse) olarak bilinen yapısal bir soruna işaret ediyor. Doğal kaynakların bolluğu, çoğu zaman ekonomik refah yerine siyasi bağımlılık, dışa bağımlılık ve gelir eşitsizliği getiriyor. Gana örneğinde olduğu gibi altın, petrolden önce de ülkeye döviz kazandıran bir kalemdi. Ancak bu zenginlik, yerli halkın kalkınmasına değil, çok uluslu şirketlerin ve dış borç verenlerin kasasına aktı. Madenlerin işletmesini yürüten küresel şirketler, vergi indirimleri, çevre muafiyetleri ve zayıf denetimlerle çalışıyor.

Gana devleti ise kısa vadeli nakit ihtiyacını karşılamak için altın gelirlerini rehin vererek dış borçlanmaya gidiyor.

Özellikle pandemi sonrası artan küresel faiz oranları ve doların güçlenmesi, Gana gibi ülkeleri daha da kırılgan hale getirdi. 2022 sonunda ülke, dış borcunu ödeyemeyeceğini açıklayarak tarihinin en büyük borç yapılandırmasına gitti. Bu süreçte IMF ile yeniden masaya oturuldu, sosyal harcamalarda kesintiye gidildi ve halkın sırtına yeni vergiler yüklendi. Oysa aynı yıl, Gana dünya altın üretiminin %4’ünü sağlamıştı.

Bu çelişki, yalnızca ekonomik değil; ahlaki bir krizi de yansıtıyor. Madenlerin işletildiği bölgelerde çevresel tahribat, su kirliliği ve yerinden edilmeler yaşanıyor. Köylüler verimli topraklarını kaybediyor, gençler işsizlikle boğuşuyor. Yerli topluluklar için altın artık bir umut değil, bir lanet. Ancak bu karanlık tabloya rağmen umut verici alternatifler de tartışılıyor. Gana’da bazı sivil toplum kuruluşları ve akademisyenler, altının doğrudan merkez bankasına yönlendirilmesini, gelirlerin sosyal kalkınma projelerine aktarılmasını ve yerel üretim zincirlerinin güçlendirilmesini savunuyor. “Borç yerine altınla ticaret” modeli, son dönemde Gana hükümetinin de gündeminde. Ancak bu politikaların hayata geçmesi için yalnızca teknik değil, siyasi bir irade gerekiyor.

Altın, yalnızca bir maden değil. Aynı zamanda egemenliğin, adaletin ve ekonomik bağımsızlığın sembolü olabilir. Eğer Gana, kendi toprağının hakkını ararsa, bu sadece bir ülkenin değil, tüm Afrika’nın yeniden ayağa kalkışına öncülük edebilir.

Yorum gönder