Batı Medyasının Afrika Algısı: Haber mi Propaganda mı?

Afrika, Batı medyasının gündeminde genellikle krizlerle, yoksullukla ve kaosla yer bulur. Savaş, kuraklık, açlık ve felaketler… Bu dört kelime, kıta haberlerinin büyük kısmını özetler. Oysa Afrika yalnızca trajedilerden ibaret değildir. Peki, neden bu hikâyeler anlatılmaz?

Batı medyası, yüzyıllardır Afrika’yı eksik, ilkel, yardıma muhtaç bir kıta olarak temsil eder. Bu temsiller, yalnızca algıya değil, politikaya da yön verir. Kamuoyunun Afrika’yı “kurtarılması gereken bir coğrafya” olarak görmesi, Batı’nın kıtadaki müdahalelerine zemin hazırlar. Asıl mesele, haberin gerçekliği değil, o gerçekliğin nasıl çerçevelendiğidir.

Afrika’daki başarı hikâyeleri, teknoloji girişimleri, kültürel hareketler ya da toplumsal dayanışma örnekleri genellikle görmezden gelinir. Nijerya’daki genç yazılımcılar, Kenya’daki çevre mücadeleleri, Senegal’deki kooperatifleri, Gana’daki eğitim reformları… Bunlar uluslararası medya gündeminde çoğu zaman yer bulmaz. Çünkü Batı’nın Afrika anlatısı, kendi üstünlüğünü pekiştirecek çerçevelere dayanır.

Ayrıca medya tekellerinin sahipliği ve içerik üretim merkezlerinin kıta dışında olması, haberin nasıl üretildiğini doğrudan etkiler. Reuters, AFP, CNN gibi ajanslar, çoğu zaman Afrikalı gazetecilerin hazırladığı haberleri Batılı editörlerin süzgecinden geçirerek servis eder. Bu süreçte haber, yalnızca dil olarak değil, anlam olarak da dönüştürülür.

Son yıllarda ise Afrika’da kendi hikâyesini yazmaya başlayan bağımsız medya organları güçleniyor. Nijerya merkezli The Republic, Güney Afrika’daki Daily Maverick ve Doğu Afrika’da yükselen dijital medya platformları kıtanın sesini içeriden duyurmayı amaçlıyor. Sosyal medya da bu dönüşümde önemli bir araç haline geldi. Bu noktada dikkat çeken gelişmelerden biri de Türkiye merkezli haber ajanslarının, Afrika’yı içeriden ve çok boyutlu okumaya başlayan yayın politikalarıdır. Özellikle Anadolu Ajansı, son yıllarda Afrika’da açtığı bölge ofisleri ve yerel muhabir ağıyla Batı merkezli çarpıtmalardan farklı olarak, kıtanın kendi gündemini merkeze alan haberler üretmeye başladı. Sahadaki krizlerin ötesine geçerek Afrika’daki toplumsal direnişi, kültürel zenginliği ve yerel başarıları görünür kılma çabası medya temsiliyetinde umut verici bir kırılmaya işaret ediyor. Bu yaklaşım, kıtanın yalnızca konuşulan değil, konuşan bir özne olarak konumlanmasının önünü açıyor.

Ancak bu alternatif medyaların etkisi hâlâ sınırlı. Afrika’nın hakikati, Batı medyasının filtrelerinden geçerek dünyaya ulaştığı sürece, kıta üzerine oluşturulan imaj eksik ve yönlendirilmiş kalacaktır. Gerçek özgürlük, sadece siyasi bağımsızlıkla değil, anlatı hakkının da kıtanın kendisinde olmasıyla mümkündür.

Afrika’nın hikâyesini başkaları değil, Afrika’nın kendisi anlatmalıdır.

Yorum gönder