Afrika’nın Davası Soykırıma Karşı Hukuk

2023 yılının sonunda Güney Afrika Cumhuriyeti insanlık onurunun ve uluslararası hukukun sesi olarak sahneye çıktı. Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) yaptığı başvuruda İsrail’in Gazze’de soykırım suçu işlediğini ilan etti. Bu adım, yalnızca Filistin için değil, Afrika’nın küresel vicdan üzerindeki yeni konumu açısından da tarihî bir dönüm noktasıydı. Zira bu kez adalet, Batı merkezlerinden değil; sömürge geçmişinin en ağırını yaşamış, ama hafızasını diri tutmayı başarmış bir Afrika ülkesinden yükseliyordu.

Güney Afrika’nın UAD’ye yaptığı başvurunun arkasında yalnızca hukuki bir iddia değil, aynı zamanda tarihsel bir hafıza ve ahlaki bir duruş vardı. Ülke, apartheid rejiminde yaşadığı sistematik ırkçılık ve ayrımcılığı henüz unutmuş değildi. Gazze’de yaşananlar karşısında sessiz kalmak, kendi tarihine ihanet anlamına gelecekti. Bu nedenle Filistin’in çığlığına ilk yanıt veren, BM Güvenlik Konseyi’nden değil; Pretoria’dan geldi.

UAD duruşmaları boyunca Güney Afrika heyeti, Batı’nın diplomasisinden alışık olmadığımız bir netlik ve insani duyarlılıkla konuştu. Avukat Vusimuzi Madonsela’nın sözleri, aslında bir milletin değil, bir kıtanın sesi gibiydi: “Bu dava, sadece Filistin için değil; insanlık için açılmıştır.” Bu cümle, uluslararası hukukun bir süper güçler oyunu olmaktan çıkıp, mazlum halkların da başvurabileceği bir zemin olması gerektiğini hatırlattı.

İsrail ise süreci başından itibaren itibarsızlaştırmaya, davayı bir “terör propagandası” olarak sunmaya çalıştı. Ancak dünya kamuoyunun önemli bir bölümü, Güney Afrika’nın iddialarını ciddiyetle takip etti. Davanın açılması bile İsrail üzerinde ciddi bir diplomatik baskı oluşturdu. Üstelik bu baskı yalnızca Tel Aviv’i değil, Batı’nın çifte standartlarını da görünür kıldı. Aynı dönemde yüzlerce üniversite kampüsünde yükselen Filistin lehine protestolar, Afrika’nın hukuki girişimiyle ahlaki bir çerçevede birleşti.

Güney Afrika’nın açtığı bu yolun, diğer Afrika ülkeleri için de bir öncülük taşıdığı açık. Kolonyal geçmişe sahip ülkelerin, uluslararası hukuk zemininde daha aktif olması artık bir gereklilik değil, bir sorumluluktur. Çünkü küresel adaletin sağlanması için yalnızca mahkemeler değil, hafıza ve cesaret de gerekir. Afrika, bu üçüyle de donanmış durumda.

Bu dava, sadece İsrail’e karşı değil; unutturulmuş acılara, bastırılmış hakikatlere, sömürgeciliğin devam eden izlerine karşı da açılmış bir davadır. Ve bu davanın adı artık sadece “Güney Afrika’nın Davası” değil; Afrika’nın Davasıdır.

Yorum gönder