Yüzyıllar boyunca Osmanlı’nın idaresinde yaşayan Mısır bir süredir yine kan gölüne döndü. Osmanlı geri çekildikten sonra sömürüden ve darbelerden başını kurtaramayan Kahire sokaklarını bir defa daha katledilmiş gençler, alnından vurulmuş yaşlı dedeler ve bütün masumiyeti ile Esmaların, Ammarların ve Halitlerin vurulmuş, yakılmış ve hatta tanklarla ezilmiş naaşları dolduruyor. Başta Kahire olmak üzere bütün Mısır’dan feryatlar figanlar yükseliyor dünyaya. Peki, Osmanlı 405 yıl nasıl yönetmişti bu ülkeyi? Osmanlı’nın Kahire’si nasıl bir yerdi?
405 YIL OSMANLI HAKİMİYETİNDE KALDI
Kahire, dünyanın merkezi denilebilecek sayılı yerlerden birisi. Osmanlı’nın merhametli ellerinin bu topraklarda kırılması üzerine acıya adeta abone olan Mısır, sadece idari olarak değil kültürel olarak da oryantalist sapmalara, alçak komplekslere esir düştü. Şimdi ise bütün bu şerli birikim, Firavunların orduları tarafından Esmaların üzerine boca edildi. Osmanlı 1517 gibi çok erken bir tarihte Mısır’a girmişti. 405 yıl Mısır’a egemen olan Osmanlı padişahları bu İslam yurdunu kendi asıl anavatanlarından asla ayırmamışlardı. Zaten Osmanlı için Kayseri de birdi Kalkandelen de. Üsküp ile Şam, Saraybosna ile Kahire, Bağdat ile Belgrad aynı idi. Hepsi vatan toprağıydı ve herhangi bir ayrım hiçbir zaman yapılmadı.
OSMANLI KAHİRE’YE GÖZÜ GİBİ BAKTI
Osmanlı adildi. Osmanlı Padişahları için Kahire’deki bir vatandaşının dili, dini, ırkı veya mezhebi koruma altındaydı. Devlet çok samimi bir şekilde bu adaleti sağladığı için asırlarca bir ton dile, dine, kültüre ve mezhebe ait bu topraklarda ayakta kalabilmişti. Bu amaçla Osmanlı Kahire’ye de hizmet etti. Herhangi bir ayrım yapmadı. 1517 yılından itibaren Osmanlı egemenliğine katılan Mısır’da özellikle Kahire ve çevresinde ilk Osmanlı yapılaşması da başladı. Kahire zaten binlerce yıldır kullanılan şehirlerdendi. Osmanlı’dan önceki Memlukler de oldukça büyük hizmetler yapmıştı şehre. Bu nedenle Osmanlı bu hizmetlere gerek oldukça ek yaptı. Elbette hiç caminin, okulun ya da hamamın olmadığı Üsküp, Belgrad, Selanik dururken zaten İslam toprağı olan Selçukluların Erzurum’una, Memluklerin Kahire’sine, Bağdat’a, Şam’a, Medine’ye, Halep’e cami yapması beklenemezdi. Yine de Osmanlı ihtiyaçlar dahilinde çok sayıda eser yaptı bu mamur şehirlere. Sadece Kahire’de kayıtlara geçen 300’ü aşkın eseri vardır Osmanlı’nın.
KAHİRE 1922’YE KADAR RESMEN BİZE BAĞLIYDI
Mısır, Yavuz Sultan Selim Han tarafından Mercidabık (1516) ve Ridaniye’de (1517) Memlüklülerle yapılan iki savaşta Osmanlı topraklarına katılmıştı. Savaştan sonra o zamana kadar Mısır’da bulunan kutsal emanetlerle birlikte Mekke ve Medine’nin anahtarları da Halifelik ünvanı ile birlikte Osmanlı hükümdarlarına teslim edilmişti. Yavuz Sultan Selim ilk vali olarak Mısır’a Hayır Bey’i tayin etmiştir. 19. yüzyıl başlarında Mısır, önce Fransızların sonra da İngilizlerin işgaline uğradıysa da Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve oğulları yönetiminde ülkede, Osmanlı gelenekleri 19. yüzyılın ortalarına kadar sürdü. 1860’larda Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla birlikte Fransız ve İngilizlerin de çeşitli müdahaleleriyle Mısır’da Osmanlı’nın yönetimdeki etkinliği zayıfladı ve Hidivlik yönetimi oluştu. 1. Dünya Savaşı’nın, ardından da Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar idari ve hukuki bağlarını Osmanlı devleti ile tamamen koparmayan Mısır’da, 1922 yılında İngilizlerin himayesi altında bağımsız bir devlet kuruldu. Yani Mısır 1922’ye kadar resmen bize bağlıydı.
OSMANLI İÇİN MISIR’IN YERİ “ÖZEL”Dİ, “SEÇKİN”Dİ.
Bugün birkaç gün içerisinde binlerce kişinin acımasızca ve canlı yayınlar eşliğinde katledildiği Mısır’ı Osmanlı ise bölgede farklı bir idare tarzı benimsemişti. Osmanlı vesikalarında “eyâlet-i mümtâze” yani “seçkin eyalet” olarak geçiyordu Mısır. Osmanlı her şeyden önce temel siyasetine aykırı olmadıkça, kendisinden önceki devletlerin idarî ve iktisadî düzenlerini kabul etti. Mısır’ın özel bir statüsü vardı. Osmanlı idare tarzına göre her bölgenin tabiî coğrafyasına ve geleneklerine göre eskiden beri süregelen hayat tarzına ziyadesiyle müdahale etmeden olduğu gibi kabul edilmeliydi. Arap ülkelerinde Osmanlı idaresi başlıklı eserinde Mustafa Öztürk de bu geleneğin Mısır’da da sürdürüldüğünü ve çoğu Memluklu geleneğinden gelen kanunnâmeleri kabul ve tescil ettiğini anlatıyor. Halkın elinde bulunan vakıf ve beratlarını olduğu gibi tescil etmiştir. Hatta Memluklu döneminden önce Eyyubi ve Selçuklu dönemine ait vakıf ve mülkleri kabul etmiş, yenilemiştir. Bölgede geleneksel olarak alınmakta olan vergiler de aynı kalmıştır. Hatta ad ve oranları dahi aynıdır.
OSMANLI YEREL HALKI DEVREDEN ÇIKARTMADAN YÖNETTİ
Asırlar boyunca bölgeyi Batılı sömürgecilerden koruyan Osmanlı, Andre Raymond isimli yazarın Yeniçerilerin Kahiresi isimli eserine göre Mısır’da Osmanlı’nın mevcut eyalet kurumları ile Memluk döneminden devralınmış kurumların yeniden düzenlenmeleriyle yeni bir tarz oluşturmuştu. Osmanlı Devleti, Mısır’ı fethedip bir Beylerbeyilik haline getirince, Mısır’ın merkez ve çevre ile olan ilişkilerini sağlamada Mısır Beylerbeyini birinci derecede sorumlu tutmuş ve bu nedenle kendisine geniş yetkiler vermişti. Ancak Osmanlı yönetimi, yerel Memluk Beylerini kendi eyalet valilerine karşı güçlendirmeyi amaçlayan bir denge politikası izlemiş ve bu durum 17. yüzyıldan itibaren Mısır’da Memluk Beylerinin nüfuz kazanmasına yol açmıştı. Memluk Beyleri dışında dokunulmayan Memluk kurumlarından biri de kâşifliktir. Kâşifler, vilayetlerin yönetimi, sulama ve vergilerin toplanmasından sorumlu idi. Osmanlı, Hasanl El Benna’ların, Kutupların, Gazali ve Esmaların ülkesinde iktisadî ve sosyal bakımdan daha bağımsız bir idare tarzı benimsenmişti. Hatta Mısır Beylerbeyleri, diğer Beylerbeyilerden farklı olarak idarî ve askerî atamalar yapabilmekteydiler. Mısır Beylerbeyi, merkeze yıllık olarak irsaliye gönderir ve gerektiği zaman Mısır askeriyle sultanın ordusuna katılırdı.
ANADOLU ÇOCUKLARI ANADOLU’YA İHANET ETTİ
yüzyılda Mısır’da Osmanlı’nın valisi olan Mehmet Ali Paşa’nın isyanı ise Mısır’ın Batılı güçler tarafından işgal ve sömürüsünün önünü açmıştır. Bu isyan ve sonrasındaki yarı özerk Hidivlik makamı Batılı devletlerin, Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti olan Mısır’a müdahalelerini kolaylaştırmıştı. Son nefesini verirken Osmanlı’ya ihaneti nedeniyle pişman olduğunu çocuklarına söyleyen ve Osmanlı’ya geri bağlanmalarını isteyen Mehmet Ali Paşa, Anadolu çocuğu olarak Mısır’ın Anadolu’dan kopmasına zemin hazırlamıştı. Gerçi Mısır, 1798’de Napolyon’un 2 yıllık işgali ile Batılıların hayallerini süslemeye başlamıştı. Osmanlı Ordusunun Akka önlerinde Napolyon’u yenilgiye uğratması ile işgalden kurtulan Mısır, bu defa 82 yıl sonra İngiltere tarafından 1882’de işgal edildi. 1. Dünya savaşı ile fiilen irtibatımızın koptuğu Mısır’ı aslında kolay bir şekilde vermedik. Kanal Muharebelerinde binlerce Mehmetçik can verdi. 1922’de ise tamamen ayrılıp bağımsız bir devlet haline gelen Mısır’ın ne kadar bağımsız olduğu ise aşikar.
AYASOFYA ÖRNEK ALINARAK YAPILAN KAHİRE CAMİLERİ
Mısır’da, günümüze kadar ayakta kalmayı başaran Osmanlı yapıtlarından bazılarını Kahire Kalesi’ndeki Hadım Süreyya Paşa Camisi, Sultan 1. Mahmud Medresesi ve Sebil Küttabı, Süleyman Paşa Medresesi ve İmam Şafii Mescididir. Kötülüğü uzaklaştırması için muzaffer anlamına gelen Kahire ismi verilen bu şehirde bulunan Mehmet Ali Paşa Camisinin yapımında ise Ayasofya örnek alınmış. Osmanlı, başta başkent Kahire olmak üzere İskenderiye, Tanta, Şarkiye gibi büyük kentlerde eşsiz mimari yapılar ve eserler yaparak bunları Mısır halkına miras bıraktı. Kahire’de ayrıca Osmanlı dönemine ait çok sayıda su sebili de bulunuyor.
Mustafa Uzun
Araştırmacı Yazar