GERÇEK GERÇEKLİKLE NAYLON GERÇEKLİK ARASINDA GÜNEY AFRİKA
GERÇEK GERÇEKLİKLE NAYLON GERÇEKLİK ARASINDA GÜNEY AFRİKA
-TARİH, SOSYOLOJİ, ALGILAR ve APARTHEİD ÜZERİNE MÜLAHAZALAR-
Afrika’nın Güneyinin kendine has bir karakteri olduğu kesin. Keskin bir sömürge sürecinin ve onun yansıması olan bir Hollanda/İngiliz kolonisi olduğunu her halinden hissettiğiniz Afrika’nın Güneyindeki en belirgin ülke Güney Afrika.
Güney Afrika, Afrika’nın en güney ucunda ve üç başkenti var. Yürütmenin başkenti Pretoria, yasama başkenti Cape Town, yargı başkenti ise Bloemfontein. Tabii birde ticaretin ve hayatın kalbi olan Johannesburg’tan bahsetmek gerekecek. Ülke’ de ilk dikkatimizi çeken nokta ülkenin yemyeşil bitki örtüsü. Afrika bu tarafı ile insanı her zaman şaşırtıyor. Resmedilen yoksul ve kurak Afrika algınızı değiştirmeye yetecek kadar yeşil ve yağışlı bir Afrika’dan da bahsetmek gerekir. Hatta birçok defa, SomaliLand’da, Uganda’da, Cibuti ve Etiyopya’da sellere şahit olmuştum.
Güney Afrika’nın 20.000’den fazla bitkiye ev sahipliği yaptığını da öğrendim bu ziyarette, Ülkede gözlemlenen bitkilerin birçoğu bölgeye özgü endemik türler ve bitki çeşitliliği açısından dünyadaki altı noktasından biri olarak kabul edilmekte imiş.
Güney Afrika denince akla ilk gelenlerden biride sömürgecilik ve onun modern yüzü olan Apertheid ile mücadele oluyor. Ülkenin her tarafında bu gerçekle bir parça temas etme imkânı buluyorsunuz. Fakat gerçeklikle manzara arasında küçük kopuşlar var ve bunun için ülke tarihine biraz aşina olarak gezmekte fayda var. Ülkeyi dolaşırken bu kopuşları ve boşlukları görmek mümkün olabilir dikkatli biri için. Konuya şöyle kısa bir sömürü ve Güney Afrika tarih okuması ile başlamak isterim…
SESLİ MAKALELER
Sömürgecilik ve Güney Afrika Tarihine Kısa Giriş …..
- yüzyılın ortalarından itibaren başlayan sömürgecilik 18 ve 19. Yüzyılda Afrika’da tahammül edilmez boyutlara ulaşmıştır. Batılı ülkeler tarafından Asya, Afrika ve Güney Amerika’da vahşi boyutlara ulaşan sömürgecilik hareketi için Güney Afrika kritik bir ülkedir. Okyanusa kıyısı olan tüm ülkeler Batılı sömürgecilerin zulmünden daha fazla etkilenmişlerdir.
Ümit Burnu üzerinden köle ve mamul ticareti yapan sömürgeciler için Güney Afrika özelikle bir köle piyasası olarak değer kazanmıştır. Afrika’nın iç kısımlarından getirdikleri insanları okyanus kıyısındaki limanlarda satanlar sonraki dönemlerde ülkeleri kendi aralarında bölüşme yoluna gitmişlerdir. Güney Afrika’yı ayrıca değerli kılan özelliklerinden biri de yer altı ve yer üstü değerlerinin fazlalığı olmuştur.
Güney Afrika’da Kavganın Sebebi Madenlerdir….
Yeraltı madenleri açısından oldukça zengin bir ülke olan Güney Afrika Cumhuriyeti’nde ihracat gelirlerinin %50’sini bugün bile hala madenler oluşturmaktadır. Ülke gerçekleştirdiği krom ihracatı ile dünya genelinde gerçekleştirilen krom ihracatının %44’ünü tek başına sağlamaktadır. Bunun yanında platin, vanadyum ve mangan ihracatı da ülke ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Ülkede yeraltı madeni olarak bulunan diğer madenler ise altın, elmas, kömür, demir cevheri, nikel, titanyum, antimon ve paladyum olarak tanımlanabilir. Bu düzeydeki maden alt yapısı nedeniyle Hollanda ve İngiliz sömürü şirketleri arasında paylaşılamamıştır. Her sömürgecinin sömürme biçimindeki farklılıklar nedeniyle iki sömürgeci yapı tarafından fazlaca örselendiği bilinen bir gerçektir.
Beyaz’ın Beyaz’dan Kıskandığı Güney Afrika’da Yeni Beyaz Afrikanizmi
1867’de elmasın, 1886 yılında da altının bölgede bulunması ile ticari açıdan önem kazanan bölgeye Avrupa kıtasından büyük bir göç dalgası olmuştur. Bu göç dalgası yerli halkın daha da ayrımcılığı uğramasına ve sömürü altında yaşamasına sebebiyet vermiştir. Özellikle İngiltere, Hollanda, Almanya ve diğer batılı ülkelerden altına ve elmasa büyük bir hücum gerçekleşmiştir. Bu türden bir beyaz insan çeşitliliği bölgenin sahip olduğu imkânlarınında etkisi ile kendisini bu coğrafyanın mutlak sahibi olarak hissetmeye başlamıştır. Bölgedeki kaynakların tek başına sahibi olma arzusu ile kendi beyaz ırkından da bölgeyi kıskanacak yeni bir ulusal tarifin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ulusal Parti etrafında kümelenen yeni ırkçı beyaz insan tipinin Ana kıta Avrupa evreninden kopması ile bölgede yeni ve bölgesel bir zulüm nizamının adı konmuştur. Bu süreci Avrupa ve Amerikan halklarının paylaşım konusundaki çatışması olarak algılamak yanlış olmaz. Soğuk Savaş süreci de buna doğal bir zemin hazırlamıştır.
Modern Sömürgecilik ve Kirli Sınıfçılık ‘Apartheid Zulmü’
Güney Afrika’yı diğer ülke ve bölgelerden ayıran süreç Apertheid rejimidir. Ulusal Parti öncülüğünde Apartheid politikalar otoriter bir şekilde uygulamaya konulmuştur. Bu politikalar doğrultusunda ülkede sistematik olarak iki sınıflı, birçok kişinin haklarını kısıtlayan bir toplum yapısı oluşturulmuştur. Beyazların birinci sınıf, Afrikalı ve Asyalıların ise ikinci sınıf ilan edildiği yüz kızartıcı bir düzen ortaya çıkmıştır. Bu zulüm düzeninin adı Apertheid Rejimidir.
Bölgedeki madenlerin de etkisi ile 60’lı yıllarda büyük bir refah artışının oluştuğu ve bu refahın sadece beyazlar arasında dağıtıldığı görülecektir. Artan ayrımcılık karşısında karşı bir mücadelenin oluştuğu da söylenmelidir. Bu mücadele tüm etnik gruplarca desteklenmiş ve mücadele temelinde farklı etnik, dinsel ve toplumsal gruplar bir araya gelerek Apertheid zulme karşı birlikte mücadele vermişlerdir. Zira Apertheid rejim (colord) renkli olarak tasnif ettiği Asya’lı toplumları da aynı şekilde ikinci sınıf insan olarak algılama eğilimi içine girmiştir.
Özellikle Müslümanlar bu mücadelenin en aktif tarafı olmuş ve mücadeleyi siyahilerle birlikte taşımışlardır. Apertheid zulmü 1990’lı yılların başına kadar devam etmiştir. Bu sürecin artık devam edebilme imkânının ortadan kalktığı bir dönemde insanlığın gündemine Nelson Mandela girmiştir. Apertheid ile mücadele konusunda pek çok isim arasından öne çıkan Mandela, cezaevinden çıkmasının ardından hızla bir siyasi süreç ortaya konmuş ve bir siyasi kahramana dönmüştür. Tartışmasız mücadele içinden gelen bir insan olmakla birlikte sürecin İngilizler eliyle ve kolayca yürütülen bir operasyon olup olmadığı hala tartışmalı bir süreçtir. Bunu irdeleyebilmek için Mandela’nın yaşamı ve mücadelesine biraz yoğunlaşmakta fayda var.
Mabida ‘ Beklenen Kahraman’
Güney Afrika’da en çok dikkatimizi çeken şeylerden biri Mandela’ya ait görsel ve resimler. Her taraftalar ve rengârenk bir hayal kahramanı gibi ve kafanızı kaldırdığınız her yerde. Bir kahramandan çok bir hayal kahramanı ya da biz çizgi sinema kahramanı gibi.
Nelson Rolihlahla Mandela ya da kabile adıyla Madiba. 1918 doğumlu Güney Afrikalı lider artık tüm dünya tarafından tanınan bir isim. Tembu kabilesinde, kabile şefinin oğlu olarak doğan Mandela, hukuk eğitimi görmüştür. Johannesburg’ta yaşarken sömürgecilik karşıtı hareketi benimsemiş ve Afrika Ulusal Konseyi ANC’ye katılarak bu partinin gençlik kolunun kurucu üyesi olmuştur. Ulusal Parti tarafından 1948 yılında uygulamaya konulan Apartheid düzene karşı başkaldırmıştır. Sosyalist bir fikre de sahip olan Mandela Apartheid karşıtı mücadelenin içinde avukat ve mücadele adamı olarak etkin görevlerde bulunmuş ve 1962 yılında tutuklanarak ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır. Mandela cezasını önce Robben Adası’nda daha sonra Pollsmoor Hapishanesinde çekmiştir. Hapishaneden çıkmasının ardından 1994 seçimlerinde devlet Başkanı olarak seçilerek yeni bir anayasanın oluşturulmasını sağlamıştır. Toprak reformu, yoksullukla mücadele, sağlık koşullarının iyileştirilmesi ve geçmişte yaşanan insan hakları ihlallerinin araştırılması için bir izleme birimi oluşturmuştur. Kendi arzusu ile çekilen Mandela daha sonra ulusal lider olarak hayır işlerinde görev alarak, 2013 yılında ölmüştür.
Mandela’nın bir mücadele adamı olduğunda hiç şüphe yoktur. Şüphe yaratan konu 1994’te ortaya çıkan sürece yöneliktir. Hiçbir beyazın yaptığı zulümlerden yargılanmadığı, İnterpol marifetiyle hiçbir küresel takibin yapılmadığı ve adeta hiçbir tanımlı suçlunun olmadığı ve herhangi bir ülke hakkında bir bühtan ve sorgulamanın yapılmadığı kolay bir geçiş süreci adeta hazırlanmış gibidir. Bazı Batı devletleri, Amerikan yönetimi ve Amerika’daki şirketler de Güney Afrika’daki Apertheid rejime sert yaptırımlar uygulamaya başlamışlardı. Uluslararası kamuoyu Nelson Mandela’nın ve diğer siyasi aktörlerin koşulsuz serbest bırakılmaları konusunda diretmiştir. Amerika ve Avrupa Apartheid rejimini yıkmak için Mandela’ya destek vermekten geri durmamışlardır. Bu durum ABD başta Batılı ülkelerin adalet ve insan haklarına duydukları saygıyla açıklanacak bir sonuç değildir.
Klasik sömürge modelinin yerine yeni modellerin tartışıldığı bir dönemde küresel sömürge unsurlarının Afrika’dan ve Güney Afrika’dan çekilmediği de ortadadır. Sakin, sessiz ve kitlelerin isyan haykırışlarını stabil kılmaya yönelik rahat bir geçiş süreci oluşmuştur. Bölgede beyazlar eliyle oluşan rejimin Avrupa siyaset gövdesinden kopuk hareket ettiği sürecin küçük diyeti taraflara ödenmiş olmalıdır. Güney Afrika üzerine hesapların henüz bitmediği kesindir. Bugüne yönelik okumalar ve bölgedeki gözlem ve görüşmelerimizde bize bu süreci anlama konusunda özgün fırsatlar sunmuştur.
Bunlardan ilki ülkede adeta planlı bir şekilde bitirilmeyen şiddet ve güvenlik sorunudur. Yüksek refah düzeyine sahip bir ülkede bu türden bir güvensizlik ikliminin ortadan kaldırılmaması belli şüpheleri derinleştirmektedir. Siyahilere teslim edilen bir ülkenin refahı ve ticari gövdesi ile uyumlu hali herkes için bir cazibe etkisi yaratacağından cazibe kontrol altında tutulmalıdır. Başka millet ve toplumlar kendini çok da rahat hissetmemelidir. Bunun gerektirdiği endişe Güney Afrika sokaklarında canlı tutulmaktadır.
Bir başka küresel stratejinin ülke yansıması ise, siyahi ulusal hareketlerin Apertheid yaklaşımları aratmayacak karşı ırkçı hareketlerine uluslararası müsamahadır. Bazen kontrolden çıkan bu ırkçı şovenizm tersten siyahi bir Apertheid görünüm ortaya koymaktadır. İstenerek bıçak sırtı bir toplumsal sistem oluşturulmuştur. Bu durum kendini hissettiren bir küresel denge siyasetidir. Güney Afrika toplumu bıçak sırtı bir gergin vaziyette tutulmaktadır.
Photo: İMÖ (İmam Abdullah Harun’un Kolu/Apartheid Museum)
Güney Afrika’da Müslümanlar ve Müslümanlara Biçilen Rol…
Güney Afrika’da sayısal olarak azınlıkta fakat iktisadi olarak baskı gücü yüksek bir Müslüman nüfus bulunmaktadır. Uzun zamandır bölgede bulunan ve renkli (Colord) olarak tanımlanan topluluklarda Apertheid zulümle yüzleştiklerinden bu mücadelenin bir parçası olmuş ve bu yolla bölgedeki varlıklarını kurumsallaştırmışlardır. Mücadele içindeki etkisi ve katkısı ile Şehit Abdullah Harun Güney Afrika halkları için çok önemli bir figürdür. Apartheid zulmüne karşı mücadelesinde cezaevine düşen İmam Harın, çektiği fiziksel ve psikolojik işkencelere dayanamayarak 138 günlük hücre hapsinden sonra 27 Eylül 1969’da şehitler makamına yükselmiştir. Güney Afrika’nın mücadele tarihine Müslümanlar da şehitleri ile kan vermişlerdir. Bunun yanında cezaevlerinde onlarca yıl yatan Ahmet Kahtrada, Dr. Yusuf Dadoo gibi Müslüman liderler bulunmaktadır. Mücadelenin etkin bir parçası olan bu isimlerin getirdikleri güçlü mücadele geleneğinin küresel etki yapacak yansımalar oluşturması beklenirken çok güçlü bölgesel ve küresel etki var edememişlerdir.
Bugün Güney Afrika Müslümanları, kendilerine özgü yapıları ile dünyanın farklı bölgelerindeki İslami Hareketlerle hiçbir ilişki içinde olmamaları ve kapalı yapıları şaşırtıcıdırlar. Bunun kontrollü küresel geçiş politikası ile bir illiyetinin olup olmadığı tartışılmalıdır. Adeta dünyanın kalan kısmından uzak ve kendi doğdukları Asya ile ilişki içinde bile olmayan görünümleri ile İngiliz siyasalının lütufkârlığında bir konforu sürdürmekle meşguldürler. Bölge’deki Müslümanların dünyanın diğer bölgelerindeki İslami hareketlerle her hangi bir ilişki içinde olmama gayretleri, İhvan ve Cemaati İslami’ye bağlı güçlü herhangi bir yapılanmanın olmaması yaptığımız analiz çerçevesinde şaşırtıcı değildir. Güney Afrika’da gittiğimiz Hintli Müslümanlara ait camilerde Hint zulmüne vahşice muhatap olan Keşmir konusu ya da Hindistan Müslümanlarının yaşadıkları feci zulümlerle alakalı bir paylaşım ve gündem görmemek ve bu gündemlerle ilgili bir çalışmanın da olmadığını öğrenmek aslında üzücü bir durumdur. Güney Afrika’da yaşayan Müslümanları büyük bir bühtanın muhatabı kılmak gibi bir düşüncemiz olmamakla birlikte Apertheid sonrası geçiş süreci konusundaki şüphe ve gözlemlerimiz doğrulayan bir görünüm mevcuttur.
Yakın bölgelerde oldukça zengin durumda olan Hintli ve Malay Müslümanların özellikle hiçbir siyasi fotoğrafın içinde olmaması ve siyasi partileri kendi varlıklarının idamesi çerçevesinde fonladıklarını duyunca şüphelerimiz biraz daha derinleşmiştir. Tüm bunlara rağmen Afrika’nın Güneyindeki ülkelerde Müslümanları güçlü görmek bizi oldukça memnun ederken bu zenginliğin hiçbir Afrikalı Müslümanda bulunmaması da rahatsız etmiştir. Zira Müslümanın sadece kendi dünyasının kahramanı olması, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan Müslümanların sorunlarına duyarsız kalması kabullenebileceğimiz bir durum olmayacaktır. . Bu durum Filistin Davasına ve Kudüs meselesine üst düzey duyarlılık duyan Güney Afrikalı Lider Ahmet Kathrada’nın duruşuna uygun bir durum değildir.
Apertheid Müzesinde Naylondan Gerçeklik ve Algılar
Johannesburg’un şehir merkezinde Apertheid zulmünü insanların hafızasına kazımak için yapılmış bir müze var. Müze tematik bir müze olarak zulmün belli kesitlerini sunması açısından değerli olmakla birlikte ince örülmüş bir propaganda dili ortaya koyuyor. Zulmü olduğu gibi ortaya koymamayı nasıl yapmış ve başarmış, görsel ve videolarda siyahi insanların mücadelesini anlatmış olsalar da, zulüm ve zulmedenin kimliğini örtmeyi de başarmışlar. Zalime ve onun niyet ve zulmüne yönelik hiçbir emare ve iz bırakılmamış. Tüm müzeyi gezdikten sonra içinizde hiç kimseye karşı bir öfke belirmiyor. Zalimin ortada olmadığı ve Apertheid rejimin teyed geçildiği ve mücadelenin ve kahramanın popülerleştirildiği ince ve akil bir propaganda mekânı görmüş olduk. Bir şey daha gördük, o da Mandela’nın bir sinema kahramanı olarak nasıl popüler kılınarak naylonlaştırıldığı. Apertheid müzesinden başlayarak her tarafta kontrolden çıkmış bir Mandela şovu mevcuttur. Taştan, madenden ve hatta oyuncaklardan Mandelalar. Onu var eden arka planın unutulduğu kahraman üzerinden politik bir popülizmin yaratıldığı bir görünüm bulunmaktadır.
Güney Afrika’da Siyonist izler…
Güney Afrika Siyonist İsrail içinde oldukça önemli bir ülke. İsrail’in planlı ve organize Afrika politikasını ayrı bir yazı için saklıyorum. Johannesburg İsrail ve Yahudiler için oldukça önemli bir şehir. Şehirlerin en kıymetli mahalleleri onların kontrolü altında. Örneğin en güvenilir Yahudilerin yaşadıkları mahalleler ve kendinizi güvende hissetmek istiyorsanız Yahudi mahallelerinde oturacaksınız, Şabata gününde rahat rahat yürüsünler diye tek kaldırımlı sokaklar sadece Yahudi mahallelerinde bulunuyor. Ticari hayatta oldukça etkin olduklarını ve özellikle de elmas ve altın madenciliğinde hünerli olduklarını ifade etmek lazımdır. Mandela’nın Filistin yanlısı eğilimleri bilinip dururken İsrail’in Afrika’daki üstünün Güney Afrika olması dikkat çekicidir. Bölgesel çalışmalarının büyük bir kısmının Güney Afrika üzerinden yapılandırıldığı açık kaynaklar üzerinden rahatlıkla görülecektir ki bu durumun İngiliz Siyonist kardeşliğinde aranması gerektiğini düşünüyorum. Ağırlıklı Yahudi nüfus hareketi ikinci dünya savaşı sonrasında olmuş ve pek çok Yahudi için Güney Afrika bir buluşma noktası olmuştur. Siyonist diasporanın güçlü yapılanmasından bahsetmek te mümkündür. Malum İngiliz devlet ve sermayesi içindeki güçlü Siyonist lobinin Güney Afrika kaynaklarını es geçmesi beklenmezdi. İsrail’in Afrika yardımlarının sahra altındaki ayağı MASHAW tarafından bu ülkeden koordine edilmektedir. Bunun yanında rejimlere müdahale, ülkelerin bölünmesi ve Siyonist rejime müzahir yapıların teşekkülü bu ülkede tezgâhlanmaktadır. Örneğin Güney Sudan’ın Sudandan kopartılması süreci ve devlet elitlerinin Güney Afrika’da yetiştirildiği kolayca tespit edilebilecek bir açık istihbarattır. İsrail’in bölgedeki bıraktığı izler üzerinden Siyonizm’in hedeflerine hizmet eden bir bölgesel oluşum konusunda septik bir bakışla iz sürmemiz doğal algılanmalıdır. Zira boşlukta duran ve cevabı verilmeyen pek çok gözlemle ve bilgi ile bölgeden dönmüş olduk. Bundan sonra bölge ile daha sık temas edecek ve zamanla bu soruların cevaplarını vermeye çalışacağız.
Sonuç ve Dua Yerine…
Ama her şeyden daha güzeli bölgede African Youth Asosation Afrika Gençlik Derneği’nin kuruluşuna şahitlik etmek oldu. Çok milletli Müslüman yapısı ile dikkat çeken Güney Afrika’da farklı milletlerden Müslüman gençleri bir araya getirecek bir yapılanmanın kurulmasını büyük bir zenginlik olarak görüyorum. Cansuyu Derneğinin uzun yıllar sonra bölgede bazı çalışmaları başlatacak olması da ayrıca değerli. Bundan sonra bölgeye daha sık gidecek ve bölgesel çalışmalar konusunda kardeşlerimizi bilgilendireceğiz. Zira Güney Afrika Zimbabwe, Bostwana, Namibya, Lesoto, Mozambik, Zambiya ve diğer bölgesel ülkelerde yapılacak çalışmaların merkezi özelliğini taşıyor. Fakat bu beraberinde bir yanılgıyı da getirmemeli zira her ülke kendi milli, tarihi ve siyasi gövdesine sahiptir. Sömürgecilerin de yaptığı gibi bölgesel çalışmalar için Güney Afrika’yı tek başına odak haline de getirmemek gerekiyor, zira bölgedeki her ülkenin kendi varlığını değerli kılacak adımlar atmak gerekiyor. Teşkilatlanarak besmelesini çektik bakalım…
Gayret bizden Tevfik Allahtan…
İsmail Mansur Özdemir
Güney Afrika /Johannesburg
Yorum gönder