Afrika’da Yeni Bir Sömürgecilik Dalgası mı?

 

Afrika, uzun yıllar boyunca Batı’nın doğrudan sömürge yönetimi altında kaldı. 20. yüzyılın ortalarından itibaren bağımsızlık hareketleriyle özgürlüğüne kavuşan kıta, o günden bu yana ekonomik, siyasi ve kültürel olarak kendi kimliğini inşa etmeye çalışıyor. Ancak son yıllarda, eski sömürgecilerin yerini yeni küresel aktörlerin aldığını ve kıtanın farklı yollarla yeniden sömürgeleştirildiğini savunan birçok görüş var. Çin, Rusya, ABD, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri Afrika’daki etkilerini artırırken kıtanın doğal kaynakları ve jeopolitik konumu küresel bir rekabet alanına dönüşüyor.

Afrika, yeni bir sömürgecilik dalgasının içinde mi? Yatırımlar, askeri anlaşmalar ve altyapı projeleri kıtanın kalkınmasına mı hizmet ediyor, yoksa Afrika’nın kaynakları yine dış güçlerin çıkarları doğrultusunda mı şekilleniyor?

Çin’in Afrika’daki Yükselişi: Kalkınma mı, Yeni Sömürgecilik mi?

Çin, son 20 yılda Afrika’nın en büyük yatırımcısı ve ticaret ortağı haline geldi. Çin-Afrika ticaret hacmi 2000 yılında 10 milyar dolar seviyesindeyken, bugün 250 milyar doları aşıyor. Çin hükümeti, Afrika’da büyük altyapı projelerine yatırım yapıyor, yollar, limanlar, havaalanları ve enerji santralleri inşa ediyor.

Ancak Pekin’in kıtadaki varlığı, “borç tuzağı diplomasisi” eleştirilerine de neden oluyor. Kenya, Zambiya, Etiyopya ve Angola gibi ülkeler, Çin’e olan yüksek borçları nedeniyle ekonomik bağımsızlıklarını riske atmış durumda. Çin’in finanse ettiği projeler, kredi geri ödemeleri tamamlanana kadar Çinli şirketler tarafından yönetiliyor. Bu da Afrika ülkelerinin altyapılarını doğrudan kontrol edememesine yol açıyor.

Çin’in Afrika’daki etkisi sadece ekonomiyle sınırlı değil. Pekin, kıtada kültürel ve akademik nüfuzunu artırmak için Konfüçyüs Enstitüleri açıyor, Çinli işçileri bölgeye getiriyor ve kıtadaki liderlerle siyasi ilişkilerini güçlendiriyor. Ancak Çin’in Afrika’daki varlığı, geleneksel Batılı güçlerle bir çatışma alanı yaratıyor.

ABD ve Avrupa: Yeni Stratejilerle Afrika’yı Yeniden Şekillendiriyor mu?

ABD, Soğuk Savaş döneminde Afrika’da Sovyet etkisini kırmak için kıtanın farklı bölgelerine müdahil olmuştu. Bugün ise Çin’in kıtadaki yükselişine karşı Afrika’daki ekonomik ve askeri varlığını yeniden şekillendirme çabasında.

2022’de ABD Başkanı Joe Biden, Afrika için 55 milyar dolarlık yatırım planı açıkladı. Washington, özellikle Sahra Altı Afrika’da askeri üsler kurarak terörle mücadele bahanesiyle bölgedeki hükümetlerle yakın iş birlikleri geliştiriyor. Ancak ABD’nin kıtadaki varlığı, çoğu zaman demokratikleşme ve insan hakları söylemleri üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılsa da, petrol, doğalgaz ve stratejik mineraller üzerindeki kontrolünü sürdürmek istediği bir gerçek.

Avrupa ise, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere kıtadaki eski sömürgelerinde varlığını sürdürmek için yeni politikalar geliştiriyor. Fransa, son yıllarda Mali, Burkina Faso ve Nijer’de askeri varlığını kaybederken, yerini Rusya’nın desteklediği paralı asker grubu Wagner’e bıraktı. Ancak Fransa hâlâ Batı Afrika’nın para birimi olan CFA frangı üzerinden bölgedeki ekonomik kontrolünü elinde tutmaya çalışıyor.

Rusya ve Körfez Ülkeleri: Yeni Aktörler Dengeleri Değiştiriyor

Rusya, özellikle Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Sudan ve Mali gibi ülkelerde artan nüfuzuyla dikkat çekiyor. Rusya’nın özel güvenlik şirketi Wagner Grubu, kıtada askeri ve siyasi dengeleri etkileyen önemli bir güç haline geldi. Rusya, Afrika ülkeleriyle doğrudan askeri ve enerji anlaşmaları yaparak, Batı’nın kıtadaki etkisini kırmaya çalışıyor.

Öte yandan Körfez ülkeleri de Afrika’da etkin olmaya başladı. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, kıtada büyük tarım yatırımları yaparak gıda güvenliğini sağlamaya çalışıyor.  

Afrika’nın Doğal Kaynakları: Kim Kazanıyor?

Afrika, dünyadaki en zengin doğal kaynak rezervlerine sahip kıtalardan biri. Dünya elmaslarının %65’i, altının %21’i, kobaltın %70’i ve petrol rezervlerinin büyük bir kısmı Afrika’da bulunuyor. Ancak bu zenginlik, kıtanın ekonomik bağımsızlığını güçlendirmek yerine dış aktörlerin kıtaya olan ilgisini artırıyor.

Çin, ABD, Rusya ve Avrupa ülkeleri, Afrika’nın doğal kaynaklarına erişmek için kıtada siyasi ve askeri anlaşmalar yapıyor. Bu durum, yerel halkın ekonomik olarak güçlenmesini sağlamak yerine, zenginliklerin yabancı şirketler tarafından kontrol edilmesine yol açıyor.

Afrika ülkeleri, bu kaynakları kendi ekonomilerine entegre edemedikçe, dış güçlerin kıtadaki etkisi devam edecek. Ancak son yıllarda bazı ülkeler, doğal kaynakların yerel şirketler tarafından işlenmesini sağlayacak yasalar çıkarmaya başladı. Güney Afrika ve Gana gibi ülkeler, madencilik politikalarını değiştirerek dış aktörlerin kıtadaki tekelleşmesini engellemeye çalışıyor.

Sonuç: Afrika, Gerçekten Bağımsız mı?

Afrika, eski sömürgecilerden kurtulmuş olsa da, yeni bir ekonomik ve siyasi sömürgecilik dalgasıyla karşı karşıya. Çin’in ekonomik hâkimiyeti, ABD ve Avrupa’nın askeri varlığı, Rusya’nın güvenlik stratejileri ve Körfez ülkelerinin yatırım politikaları, kıtanın bağımsız hareket etmesini zorlaştırıyor.

Ancak son yıllarda Afrika ülkeleri, daha bağımsız bir politika izlemeye başladı. Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi (AfCFTA) gibi projelerle kıta içi ticaretin artırılması hedefleniyor. Ayrıca, yerel dillerin ve kültürlerin korunmasına yönelik politikalar, Batı’nın kıta üzerindeki kültürel etkisini azaltıyor.

Afrika, kendi geleceğini belirlemek istiyorsa, dış güçlerin ekonomik ve siyasi baskılarından kurtulmak için daha güçlü bölgesel iş birlikleri kurmak zorunda. Kendi sanayisini geliştiren, teknolojik yatırımlara yönelen ve yerel ekonomisini güçlendiren bir Afrika, yeni sömürgecilik dalgasına karşı en büyük direnci gösterebilir.

Afrika’nın bağımsızlığı, yabancı yatırımlardan çok, kendi halkının inisiyatifine bağlı. Kıta, gerçekten özgür mü olacak, yoksa sadece yeni bir küresel rekabetin sahnesi mi olacak?

 

Yorum gönder