Geçtiğimiz 3 yıl içinde herkesin farkına vardığı bir problemi yeniden keşfettik; Gıda Krizi.
Toplumda bilinenlerin aksine birçok gelişmiş ülke, hastalıklardan ve savaşlardan kaynaklanan gıda krizine maruz kaldı. Bunun en büyük örneği Rusya Ukrayna savaşından kaynaklı tahıl krizi. Birçok gelişmiş veya gelişmekte olan ülkenin iki ülke arasındaki savaşa bu kadar fazla odaklanmasının sebebi ise bu iki ülkenin dünya tahıl üretimindeki oranlarıdır. Avrupa Komisyonu’na göre Ukrayna kaynaklı tahıl ürünleri, dünya buğday pazarının yüzde 10’unu, mısır pazarının yüzde 15’ini ve arpa pazarının yüzde 13’ünü oluşturuyor. Aynı zamanda ayçiçek yağı pazarındaki en önemli ülke olup küresel ayçiçek ticaretinin yüzde 50’sinden fazlasını gerçekleştiriyor. Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı istatistiklerine göre Ukrayna 21/22 döneminde 33 milyon buğday üretimi ile dünyanın en fazla buğday üretimi yapan yedinci ülkesi oldu. Bu gelişmeler ve pandemi sonrası artan gıda fiyatları herkesin aklına şu iki kelimeyi getirdi; “Gıda Krizi.” Bu yazımızda gelişmiş ülkelerin gıda krizini çözmek için anavatanlarından binlerce kilometre uzaklıkta kiraladıkları veya satın aldıkları tarım arazilerinden bahsedeceğiz.
Ülkemizde yurtdışından toprak kiralama ilk olarak Tarım Bakanı Mehdi Eker zamanında 2013 yılında Sudan’dan 99 yıllığına 780.500 hektar tarım arazisi kiralayarak başladı. İlerleyen yıllarda kiralamalar devam ederek arttı. Son dönemlerde Türkiye’nin 10 ülkeden daha toprak kiralayacağı konuşuluyor. Bunun için ilk teklif Venezuela Başkanı Nicolas Maduro dan geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın daveti ile Türkiye’ye gelen Nicolas Maduro, Türkiye Venezuela’da buğday üretsin teklifinde bulunmuştu. Maduro’nun Tarım Bakanı Vahit Kirişçi’ye teklifi ise ‘ürettiğiniz buğdayın %70’ini siz alın, %30’unu bize bırakın’ şeklindeydi.
Yurt dışından toprak almak isteyen ülkelerin iştahını kabartan kıta Afrika. 140 ülke sınırları dışından toprak kiraladı. Kiralanan topraklarının %80’ini ise Afrika kıtasındaki ülkeler oluşturmaktadır. Tahmini verilere göre dünya üzerinde ekilebilir durumda olupta ekilmeyen veya ekilemeyen alanın 446 milyon hektar olduğu düşünülüyor ve bu ekilemeyen alanın %80’i sahra altı dediğimiz bölgede bulunmaktadır. Sanayi devrimi ile topraklarını kontrolsüzce eken ve daha fazla ürün almak için kimyasal kullanmaktan çekinmeyen batılı ülkeler topraklarında çoraklaşmayla karşı karşıya kaldıkları bu durum karşısında gözlerini Afrika’nın el değmemiş bakir topraklarına çevirmiş bulunmaktadır. En fazla toprak kiralayan ülkelerin başında Amerika ve Çin gelmektedir. En fazla toprak kiralayan 10 ülke arasında 5 Avrupa Birliği ülkesi bulunmaktadır. Bu ülkelerin kiraladıkları arazinin toplamı 203 milyar hektarı yani Türkiye’nin 3 katı büyüklüğüne ulaşmış durumdadır. Endonezya, Filipinler, Kongo Cumhuriyeti, Sudan topraklarını en fazla kiralayan ülkeler sıralamasında başı çekiyor. Sudan sahip olduğu toprakların 4.7 milyon hektarını kiralayarak kendi toprağını kiralayan ülkeler arasında üst sıralarda bulunuyor.
Bu ülkelerin diğer devletlere toprak kiralamasının başlıca sebebi artan işsizlik oranını düşürmek, teknoloji transferi ile ülkelerini geleneksel tarımdan kurtarmak ve girdikleri dış borç bataklığından kurtulmak için bir yol olarak görülüyor. Kiralamaların 33, 50 ve 99 yıl gibi uzun sürelerde olması Afrika’daki topraklar işgal mi ediliyor sorusunu akla getiriyor. Yüzyıllar boyunca Batılı devletlerin toprağın altındakini çıkarabilmek için Afrika halklarına yaptığı zulüm akıllara geliyor. Öyle ki sömürgecilik yarışında daha fazla sömürebilmek için birbirleri ile savaşmayı dahi göze alıp savaşmışlardır. Sözde toprak altındaki sömürgecilik bitsede yeni bir dönem başladı ve sıra toprağın kendisini sömürmeye geldi. Şimdi diyebilirsiniz ki, toprağı kiralayan parasını da veriyor. Kağıt üzerinde paralar verilse de işin aslı ise şöyledir. Bir hektarlık alanın yıllık kirası 3 Tl gibi cüzi fiyatlara kiralanıyor.( ETİYOPYA) Kiralanan toprakların birçoğu halihazırda yerli halk tarafından geleneksel olsa da tarım için kullanılıyor. Bu arazileri alan şirketler yerel hükümetler eliyle zorla bu arazilere el koymaya devam ediyor. Yerli halk nesillerdir aynı toprakta tarım yapmasına rağmen ellerinde bunu kanıtlayacak tapu vb. kanıtlayıcı belge olmadığı için hukuki zeminde haklarını savunamıyor. Ellerinde hukuki belge olsa da bu arazilerin kiralanma süresince belli başlı yetkililere rüşvet verilerek süreç resmi zemine oturtuluyor. Yapılan sözleşmeler şeffaf olmadığından dolayı Uluslararası sivil toplum kuruluşları tarafından süreç takip edilmesi zorlaşıyor.
Önümüzdeki yıllarda kuraklığın ve savaşların etkisi ile gıda krizini daha fazla hissedeceğiz gibi görünüyor. Her ne kadarda ihtiyacımızın belli bir kısmını örtü altı veya topraksız tarımla karşılamaya çalışsakta hala geniş bereketli arazilere ihtiyacımız var. Evet Afrika güzel bir seçenek ama bu işi yaparken sömürgeci kafası ile değil kazan kazan politikası ile yapmamız gerekir.
Mehmet Güneş
14/11/2022
Johannesburg