Afrika Kimlerin Vesilesiyle Müslüman Oldu?

18

Batılılar tarafından alabildiğine sömürülen ve yeni yeni taktiklerle ayağa kalkması engellenen kara kıtanın İslam ile tanışma süreci aynı zamanda bir özgürleşme süreci. İslam Tarihinin büyük sembollerinden olan Bilal Habeşi, Afrika’dalıydı ve Hicretten hemen sonra Müslümanlar bu güzel kıtayı İslam’ın nuru ile aydınlatma yarışına girdiler. Amerikadaki Müslüman zenci hareketlerine “Bilalian Movement’ denilmesinin altında bu büyük idealin ‘Bilali Habeşi’ adı ile simgeleştirilmesi yatıyor. Araştırmacı yazar İ. Ethem Bilgin, “Afrika’nın yayılmasında tasavvufun yolu” isimli geniş araştırmasında İslam’ın bu kara kıtada nasıl yaygınlaştığının altını çiziyor. Bilgin, araştırmasında verdiği birbirinden ilginç bilgiler ve rakamlar ile kara kıtayı zihinlerimizde aydınlatıyor.

 

BATILI İÇİN KOCA BİR PASTADIR AFRİKA

Yüzyıllarca bu büyük kıt’a Müslümanlara Bilal-i Habeşi gibi yüksek bir ideali hatırlatmışken, emperyalist Batı dünyasına ise yenilmesi kaçınılmaz nefis bir pasta görüntüsü vermiştir. Afrika, Batı için “kara bir sayfa” iken, Müslümanlar için gönüllerin sükûnete kavuştuğu bir güzel kıtaydı. İslam, kara kıtaya Müslüman tarikatlar vasıtasıyla girmiş ve inanılmaz bir hızla yaygınlaşmıştı. 1890’lı yıllarda, Kuzey Afrika ülkelerinde sosyolojik-etnolojik çalışmalar, yapan iki Fransız, Cezayir de tespit edebildikleri sufi tarikatlar ve müntesip müritlerin 300 Bin civarında olduğu bilgisini veriyorlardı. Nüfusu 2 milyonu geçmeyen bir ülkede üç yüz bine yaklaşan tarikat bağlısı, o ülkede tasavvufun ileri seviyede yaygın ve etkin oluşunun göstergesiydi. Mısır’da da durum ilginçtir. Mısır Sufi Yüksek Kurulu 1970’li yıllarda, Mısır sınırları içerisinde 60’ı aşkın tarikatın varlığını tespit etti. Yine Senegal’de idari mercilerin verdiği rakamlara göre 1957 yılında 1.000.000 Ticani, 423,000 Sunusi, 304.000 Kadiri ve 23.000’de başka tarikatlara mensup insan vardı. Bu durum, zenci Afrika Müslümanlarının hayatında tarikatın önemli yerinin bulunduğunu gösterme bakımından dikkat çekici.

E.W. Lane isimli bir Batılı da, 1900’lü yılların başlarında Mısır’a yaptığı seyahatten edindiği izlenimleri “Manners and Customs of the Modern Egyptians” adlı eserinde anlatıyor. Lane, kitabında uzun uzun sufilerin düzenledikleri törenlerden bahsediyor. Bu törenlerde Lane, İslam’ın sınıfsız bir dünya anlayışının en güzel örneği olarak her tabakadan insanın en ufak farklılık gösterisine şaplanmaksızın kardeşlik duyguları içinde karışık olarak bir araya geldiğini hamal, vatman, memur, subay, sekreter, müdür, polis vs. gibi her meslekten insanın aynı tarikat şemsiyesi altında yerini aldığını anlatıyor.

 

TARİKATLAR AFRİKAYI İSLAMLAŞTIRDI

1890 yılında Cezayir’de çeşitli tarikatlar ve müntesipleri;

Rahmaniyye Tarikatı 156.000

Kadiriyye Tarikatı 25.000

Kerzaziyye Tarikatı 2.000

Şeyhiyye Tarikatı 1.000

Ebu Aliyye Tarikatı 3.600

Ticaniyye Tarikatı 25.300

Teybiyye Tarikatı 22.200

Zeyniyye Tarikatı 3.000

Bin Nah1iyye Tarikatı 6.500

Şazeliyye Tarikatı 14.000

Derkiyye Tarikatı 10.000

Sunusiyye Tarikatı 950

Toplam: 278.750

 

MÜRİTLER DEVLET KURDU

Afrika’nın İslam yayılışına sahne oluşunda, birçok önemli kilometre taşı var ama bunlardan en ilginci bir tasavvuf akımının devlet olmasıdır. İslam’ı yaymak ve müdafaa etmek üzere canlarını fedaya hazır olan ve sınırlarda bekleyen dervişlere Murabıt deniliyordu. Dervişler, sınır boylarında Allah rızası için ‘Ribat’ denilen kuvvetli kaleler kurarlardı. Bu dervişler ‘muratıplar’ olarak biliniyorlardı. Bunlar 1056 yılında Kuzey Afrika’da devletleşmişlerdi. İlk kuruluş döneminde murabıtlar Sahranın aşağı taraflarına Nijer yahut Senegal nehri kıyısına veya Moritanya’nın sahil kesimlerinde Levrier körfezine ilk ribatı kurdular. Buradaki hayatları çok dindar bir tarza dayalı olarak devam ediyordu. Mezhepleri Maliki olan bu sufiler şeyhleri Abdullah b. Yasin önderliğinde İslam’ın zaferi ve yayılması için uğraşıyorlardı. Şeriatı en küçük noktasını ihmal, etmeden yaşamak onların baş prensibiydi. Önce bin kişilik talimli ciddi ve güçlü bir ordu kurdular, Kısa zamanda başarıları, etraflarında 30.000 kişilik bir kuvvet teşekkülüne imkân sağladı. Önceleri dini ıslahat gayesiyle ortaya çıkan bu devletin merkezi Merakeş olup, Abbasi halifesine bağlıydılar. Bayrak renkleri Abbasiler gibi siyahtı. Sünni bir cihad hareketini başlatan bu ilk Murabıtlardan sonra onların yerini 12. yüzyılda Mehdi İbni Tumart başkanlığındaki muvahhidler alarak selefinin tuttuğu yolu takip ettiler.

 

KARA TENLİ DERVİŞLER MORİTANYA VE SENEGALDE

Şeyh Abdullab bin Yasin’in vaazları ve Senegal’de kurulan bir ribat dolayısıyla İslam Moritanya ve Senegal’de de hızla yayılmaya başladı. 12. yüzyıldan itibaren İslam bu bölgelere girmeye başladı. Tukulörlerin yaşadıkları bölge olan Futa ile 1776’da İslami bir devlet teşkil eden Wolof’ların büyük çoğunluğunun İslamiyet’e girişleri ise, 13. yüzyıl sonlarına doğru oldu. İslam’ın bu hızlı yayılışında en büyük pay, murabıtlar denen dervişlere aitti. Özellikle Moritanya’da tahsillerini gören bu kara tenli dervişler, dönüşlerinde köylerinin şefleri oluyorlardı. Bugünkü Senegal’in Kuzey Batısındaki Wolof krallığı, İslam dininin Afrika’da arasında yayılmasının güzel bir örneğini teşkil eder. 1864 yılında Kuzey-Batı Senegal bölgesini ziyaret eden bir Avrupalı seyyah halkın büyük bir kısmının Müslüman olduğunu ve halk arasında şeyhlerin büyük bir nüfuza sahip bulunduklarını yazıyor.

 

YENİ GİNE’DE YÜZBİNLER İSLAM’A KOŞTU

Murabıtların, hidayetine vesile olduğu Afrika ülkelerinden biri de Yeni Gine. Kuzey’den gelen Murabıtlar yerli halkı birliğe davet edip, candan bir yakınlık gösterdiler. Bu yakınlık binlerce yerlinin Güney’den, Kuzey’e kaçıp Fouta Djolan’da İslamiyet’i kabul etmeleriyle sonuçlandı. İslam, bu şekilde Batı Afrika’daki yerli kralların baskılarına son verdi. Fouta Djolan İslamiyet’in Batı Afrika’daki yayılma merkezi olurken kısa bir sürede 525 Bin nüfusluk Malinken, 250 Bin nüfusluk Soussou ve 160 Bin nüfusluk Kissi gibi Yeni Gine kabileleri de tamamen İslam’a girdiler.

 

GANA’DA YAPILAN İLK CAMİLER

Gana’nın Müslümanlarla teması çok eskilere gitmekteydi. Emeviler zamanında bu bölgeye inen bazı İslam askerleri, Gana imparatorluğunun devlet kademelerinde yüksek memurlukları ele geçirmişlerdi. Bu husus, o devirde yaşamış tarihçi el-Bekri’nin eserinden anlaşılmaktadır. O tarihlerde imparatorluğun başkenti iki kısımdan ibaret olup, bir bölümünü putperestler, öbür bölümünü de 12 camiye sahip Müslümanlar meydana getirmekteydi. Bir kaç sene sonra İbn Yasin’in başlatmış, olduğu İslam’ı yayma hareketi Gana’ya kadar uzanmış ve tarihçi ez-Zuhri’nin belirttiğine göre 1076 yılına doğru Murabıtlar tarafından bu bölgeye İslamiyet iyice yerleşmişti.

 

MALİ’Lİ MÜSLÜMANLARI KÖLELEŞTİRDİLER

Malililerin İslam’ı kabul edişi de Murabıtların zamanına rastlar. Mali’ de İslam ilk önce şefler ve zenginler nezdinde tutundu, halk ise putperest kalmaya bir süre daha devam etti. 1050 yılında ise Mali kralı Baramendama Keyta Müslüman oldu. Bir derviş tarafından Müslüman yapılan bu kral, Müslüman ismini bir şeref nişanesi olarak taşıdı ve halkının da Müslüman olmasını sağladı. Mali Müslümanları daha sonraki asırlarda Batılılarca Brezilya’ya köle olarak götürüldüler ve orada diğer zenci kölelere reislik yaparak, sık sık ayaklanma ve özgürlük hareketlerine vesile oldular.

 

GAMBİYA’DA İSLAMIN RENGİ HÂKİM OLDU

Gambiya’da da dervişler aracılığı ile yayılan İslam, hızla tüm ülkenin rengini değiştirdi. Aku kabilesi hariç Mandingo, Fula ve Serahuli kabileleri tamamen Müslüman oldular.

 

KUZEY NİJERYA’DA İSLAM REFORMLARI

Kuzey Nijerya da dervişler tarafından Müslümanlaştırıldı. Kuzey Nijerya’da yaşayan ve Haussa denilen Müslüman halkın bugün sayıları 15-20 milyona ulaşmış durumda. 14. yüzyılın ikinci yarısında Mali’den gelen Wangara adlı kırk kadar Müslüman derviş onlara İslamiyet’i getirmişti. 15. yüzyılda ise ülkenin sultanı olan Muhammet Rimfa on iki reform ilan etti. Bunlar arasında İslami bayramların kutlanışı da yer almaktaydı.

 

TİCANİYYE’LER EMPERYALİSTLERE KARŞI SAVAŞTI

yüzyılda sadece kendi ülkeleri olan Fas ve Cezayir’de değil, aynı zamanda Sahra ve Batı Afrika’da İslam’ı yayma hareketlerine girişen çeşitli yeni tarikatlar ortaya çıktı. Bunlardan biri de Ticaniyye Tarikatıydı. Bu tarikatı, Ahmed et-Ticin (ö. 1230/1815) Fez’de kurdu. Ticanilik daha çok niyet, temizlik ve salih amel üzerinde durdu. Fas’ta emperyalist emeller peşinde koşan Batılı güçler karşısında çetin mücadelelere girişen bu Sünni İslam tasavvuf ekolü daha sonraki yıllarda Muhammed İbn Muhtar(ö.1830)’in faaliyetleri sonucu Fransız Batı Afrikasına kadar uzanmıştı. Ticaniye tarikatı özellikle Sudan’da Fransızlara karşı savaştı. Tarikatın liderlerinden ve Fransızlar tarafından şehit edilen Ömer b. Said Tâl 3 konu başlığı ile ilgileniyordu. Bunlar, Batı Sudan’ın İslamlaştırılması, Siyasi birliğin kurulması ve Fransız sömürgecilik hareketinin bitirilmesiydi. Prof. Dr. Schimmel, Ticaniliğin ve Sunusiliğin Afrika kıtasında siyasi alanda başarı kazanmasının emperyalist Batılıları engellediğini söylüyor. Ticaniyye hareketi, Afrika’da hem İslam’ı, yayma, hem de İslam’ı kuvvetlendirme yolunda büyük çabalar sarf etti.

 

AFRİKA’DA KADİRİLER

yüzyılda Irak’ta ortaya çıkan Kadiriler, Afrika’ya da geçtiler ve önce Kuzey Afrika’ya yerleşerek oradan yavaş yavaş bütün bölgeye yayıldılar. Tarikat önce, Batı Afrika’da, faaliyet gösterdi, daha sonra dervişler ve tüccarlar vasıtasıyla Tombuktu’ya oradan da, Sudan’a geçti. Bugün özellikle Doğu Sudan’da çok sayıda Kâdiri bulunuyor. Kadiriliğin üç kolu özellikle göze çarpıyor;
1-Bekkaiyye: 15, yüzyılda Seyyid Ahmed el-Bekki tarafından kurulmuş olup Batı ve Orta Afrika’da 1850’lere kadar çok etkinlik göstermiştir. Bir asırlık bir duraklama sonrası, bu tarikat tekrar güçlenerek Gambi, Kazamans, Portekiz Ginesi, Liberya ve Altın Sahili’nde faaliyet göstermiş, daha sonra Nijer, Nijerya ve Kamerun’a kadar yayılmıştır.

Bu Kunta: 19, yüzyılda ortaya çıkmış olup, Senegal’de etkinlik göstermiştir.
Fâziliye: Seyh Muhammed Fâzıl (1780-1869)’in kurduğu bu Kadiri şubesine de birçok Afrikalı dahil olmuştu.

 

SUNÛSİYYE TARİKATI ANADOLU’DA BİLE SAVAŞTI

Sunusiye tarikatının kurucusu olan Seyyid Muhammed es-Sunûsi Hasenü’l Hitabü’I-İdrisi, Bingazi’ye gelerek Cebeli Ahdar’ da bir tekke inşa etti. Tekke aynı zamanda bir okuldu. Benzer tekkeler hızla yayılmaya başladı. Büyük zaviyelerde Fıkıh, Hadis ve Kelam okutulur, müritler akşam yemeklerini birlikte Tekke’de yerlerdi. Ticaretle uğraşan müritler de kazançlarının bir kısmını eğitim ve yemek gibi giderlerin temini için tekkeye verirlerdi. Bu Sunusi tekkeleri ve halifeleri Afrika’nın her tarafına dağılarak özellikle Orta Afrika kesiminde İslam’ın yayılmasına hizmet etmişlerdi. Zamanla bu tarikat siyasi sahada önüne geçilmez bir güç kazanarak devlet haline geldi. 19. yy. sonlarından 1950’li yıllara kadar, Kuzey Afrika’da etkin olan tarikat, Kurtuluş savaşı yıllarında da Türkiye’ye tam destek vermişlerdi.

 

DERVİŞLER AFRİKA’YA GÖNÜL VERDİLER

Afrika’da dervişler tarafından kurulan tekkeler hem ruhi eğitim merkezi olarak ameli yöne, hem de şer’i ilimlerin hemen her çeşidini okutarak nazari yöne açılmayı sağlayan çift yönlü işbirliğine sahip müesseselerdi. Afrika’da tekke demek okul, yetimhane, yoksullar yurdu, yardımlaşma merkezi demekti. Her hangi bir durumda ister Müslüman, ister gayri müslim herkesin ilk müracaat mahalliydi. Afrika’da sıcaktan yanan bir yolcu canını bir tekkeye atar; orada yiyecek ve yatacak yer bulur; hasta ise tedavi edilir. Dertli olanlar zaviyelerdeki şeyhlere koşar, orada ruhi tedavi görürdü. Bir dul kadının, bir yoksulun müracaat yeri yine tekkelerdir. Her tekkenin mutlaka bir okulu vardı. Bu okulda öğrencilere yazı, okuma, din ilimleri ve Kuran’ı Kerim öğretilirdi. Küçük davaların bir kısmı da yine bu tekkelerde görülür. Her türlü mukaveleler tekkelerde akdedilir. Hatta nikâh, cenaze gibi merasimler de tekkelerde icra edilir. Afrika’da tekkeleri olan en önemli tarikatlar şunlardı; Sunûsiyye, Arûsiyye, Şâziliyye, Kadiriyye,, Ticaniyye, Rufaiyye ve Tayyibe.

 

ABDULHAMİT HAN DA DERVİŞLERE GÜVENDİ

Sultan 2. Abdulhamid Han’da dünya Müslümanlarını tekrar toparlama mücadelesi verirken Afrikalı Müslümanları da düşünmüş ve bu yoldaki teşebbüslerini gerçekleştirebilmek için kullandığı tek araç sufi tarikatları olmuştu. Sultan, Haçlı tehlikesine karşı Afrika ülkelerini savunma mücadelesini yürütebilecek kişilerin Afrika’daki dervişler olduğunu anlamıştı. Abdulhamit Han’ın özel görev verdiği insanlar gerek fiili direniş hareketleriyle, gerekse nazari planda, Müslüman Afrika’yı vaazlarla bilemek suretiyle Batılılara karşı çıkmışlardı.

 

DERVİŞLER DİRENİŞ ÖRGÜTLERİ KURDULAR

Batı emperyalizmine karşı silahlı direniş orduları da Afrika’da dervişlerden güç aldılar. Çağımız oryantalistlerinden Prof. Schimmel; “Ticanilik ve Sunusiliğin siyasal alanda başarı kazanması, tavırlarının, dindarların çoğuna çekici geldiğini göstermektedir. Çağımızda İhvan-ı Müslimin teşkilatı kurucusu Hasan el- Benna gibi kimi Müslüman liderlerin sufi tarikatlarıyla güçlü bağları olan bir ortamdan geldikleri söylemeliyiz” diyerek bu gerçeğe işaret ediyordu. Libya’nın emperyalist emellere dayalı İtalyan saldırılarını püskürtme işini de Sunusiyye Tarikatı üstlenmişti. Büyük direniş önderi Ömer Muhtar’da bir sunusi mücahidiydi.

 

MİSYONERLER REZİL OLDULAR

Hristiyan misyoner teşkilatları mükemmel organizasyonlarına ve inanılmaz ekonomik kaynaklarına rağmen dervişler ile başa çıkamadılar. Monteil isimli Hıristiyan seyyah yazar şöyle diyordu; “Hıristiyan misyonerlerin organize biçimde bir kaç asırdan beri kendi aralarında yarışırcasına dinlerini yayma çabasına rağmen organize olmayan İslam tebliğ hareketleri daha başarılı sonuçlara ulaşarak Afrika ‘da İslam lehine nüfusu % 70 oranında İslamlaştırmışlardır.” Hatta daha önce Hıristiyan misyonerlerinin Hıristiyanlaştırdığı bölgelerde bile Afrikalılar sonradan yine İslam’a girmeye devam ediyorlardı. Mesela Kazamans’ta Dyofror adındaki bir köyde 1952 yılında 35 katolik ve 3.000 kadar putperest sakini bulunmasına rağmen 1963’te bu köyde oturanların tamamını Müslüman olmuştu. Yine Kuzey Dahomey ‘de Bariba kabilesine 1948 yılında bir hıristiyan misyonerinin giderek kabile halkını Hıristiyanlaştırmasına karşılık 1952’de aynı kabileye bir Müslüman dervişin uğramasından sonra kabile halkının tamamının müslüman oluşu ve özellikle de 30-40 yıl öncesine kadar Müslüman yolcunun oturduğu taburenin bile yakıldığı Senegal köylerinin bugün tamamen İslamlaşması bunun en güzel örneğidir.

***

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir